ESNAF VE SANATKARLARIN SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

ESNAF VE SANATKARLARIN SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Ülkemizde esnaf ve sanatkarlar ekonominin itici gücü olmasına rağmen sermayesinin yetersizliği ve kurumsal bir yapısının olmaması nedeniyle dışsal etkilere ve değişmelere karşı çok dirençli değildir. Bu nedenle de öncelikle esnaf ve sanatkarların sorunları ve taleplerinin ne olduğunun ortaya konulması ve bu kesime yönelik özel ve seçici politikalar belirlenmesi önem arz etmektedir. Bunun için Ticaret Bakanlığınca TESK ile işbirliği içinde geniş katılımlı bir anket yapılarak sorunların ilk ağzından ve asıl sahibinden öğrenmek bir başlangıç olabilecektir. Bu yöntem, belirlenecek sorunlara ilişkin oluşturulacak politikaların etkinliğini de arttıracaktır. 

Aşağıda, sahadan ve kamuoyuna yansıyan açıklamalardan elde ettiğimiz bilgiler çerçevesinde esnaf ve sanatkarların bir takım sorunlarına ve çözüm önerilerine yer verilmiştir.

1) Esnaf Siciline ve Odalarına Kayıt Sırasındaki Maliyetler  

Esnaf ve sanatkarlar faaliyete başlayabilmek için esnaf siciline ve odalarına kayıt olmak zorundadır. Kayıt sırasında esnafın Kanunen ödemek zorunda olduğu bazı aidat ve ücretler bulunmaktadır.

Sicile ve dolayısıyla odaya kayıt sırasında üyenin ödemek zorunda olduğu ücretler, Kayıt Ücreti, Esnaf ve Sanatkar Sicil Harcı, Sicil Tasdiknamesi Ücreti,  İlan Ücreti şeklinde sayılabilir. Bunların toplamı 2023 yılı için 2760 TL’dir.

ÇÖZÜM: Küçük birikimlerle bir iş yapmak isteyen kişiler için başlangıçta ortaya çıkan ücretler caydırıcı bir etki yapmaktadır. Küçük sermayenin zamanla büyüyeceği gerçeğini kabul ederek öncelikle küçüklerin ortaya çıkması ve ayakta kalması desteklenmelidir. Bu nedenle, Esnaf siciline ve odalarına yapılacak ilk kayıt sırasında alınan ücretlerin %50 indirimli olarak alınması işe yeni başlayacak esnaf ve sanatkarın nefes almasını sağlayacaktır.  Özellikle kaybolmaya yüz tutmuş meslek kollarında hiç alınmaması şeklinde uygulama rahatlatıcı olacaktır. 

Yine Kadın esnaf ve sanatkarlardan 5 yıl boyunca yıllık aidatın %50 indirimli alınması kadın girişimciyi destekleme adına önemli bir teşvik olacaktır. 

İlk kayıt sırasında alınan ücretlerin 5 yıla yayılması da bir alternatif olarak değerlendirilmelidir.

Getirilen öneriler sonucunda Oda gelirlerindeki azalma ve kayıp, esnaf sicil harçlarından Esnaf Odaları Birliklerine düşen payın arttırılması ve buradan odalara da pay verilmesi suretiyle giderilmesi mümkündür.  Öte yandan Esnaf ve Sanatkarlar Kredi Kooperatifleri tarafından işe yeni başlayacak esnaf ve sanatkarların ilk masrafları için faizsiz mikro kredilerin kullandırılması da değerlendirilmelidir.

2) Esnaf ve Sanatkarların İşyeri Açma Sırasındaki Sorunları

Esnaf ve sanatkar işletmeleri açılabilmesi için birden fazla kurum ve kuruluşa başvurulması gerekmektedir. İşyeri açma sırasındaki birden fazla kurum ve buradaki bürokratik işlemlerin fazlalığı da esnaf ve sanatkarların şikayet ettiği konular arasındadır. Esnaf ve sanatkarın yeterli danışmanlık hizmetlerine ulaşamaması nedeniyle daha kısa sürede bitebilecek işlemler büyük bir sorun olarak ortaya çıkabilmektedir. İşyeri açacak olan bir esnaf;

-Vergi mükellefiyeti için Vergi Dairesine,

-Sigorta kayıt işlemleri için Sosyal Güvenlik Kurumuna,

-Ruhsat ve diğer izinler için Belediyeye

-Sicil ve Oda kayıtları için Esnaf Siciline,

başvurmak zorundadır. Özellikle merkeze uzak yerleşim yerleri için İl Merkezine gidip gelinmesi zaman kaybı yanında maddi bir külfet olarak esnaf ve sanatkarın karşısına çıkmaktadır. 

Başvurulan her kurum kayıt sırasında birçok belge talep etmektedir. Bu belgelerin tam olarak doldurulması ve onaylatılması da artı bir yük olarak değerlendirilmesi gerekir. Esnaf adayı, bu başvurulardaki zorluktan dolayı mali müşavirlere verdiği vekaletle ücreti karşılığında işlemlerini yaptırmak zorunda kalmaktadır.

Bütün bu ücretler ve bürokrasi/kırtasiyecilik işyeri açılış sırasında kişilerin şevkini kıran hususlardır.

ÇÖZÜM: Yeni bir işyeri açacak olan ve işe başlayacak olan kişilerin işin başında teşvik edilmesi ve desteklenmesi gereği vardır. Zamanla sağlayacağı istihdam olanakları ve devlete vereceği vergiler ekonomiye bir katkı sağlayacaktır. Bu nedenle;

-İşe başlama ve işi bırakma işlemlerinin, Birliklerde veya Esnaf ve Sanatkâr Sicil Müdürlüğünde oluşturulacak Tek Kapı/Danışmanlık birimlerinin yardımı ve yönlendirmesiyle başvuruların elektronik ortamda yapılması ve ilgili kuruluşlara sicil marifetiyle gönderilmesi bir çözüm olabilecektir.

-İl merkezleri dışında esnaf odalarında veya şubelerde merkezdeki Danışmanlık Birimleri ile koordineli danışmanlık birimleri kurulmalı ve kişiler merkeze gelmeden başvurularını yapabilmelidir.

-Öte yandan işyeri çeşitliliğinin ve belli bölgede yığılmaların engellenmesi için yer seçimleri konusunda yönlendirici çalışmalar yapılmalıdır.  Devamlı gündeme getirilen Coğrafi Bilgi Sistemi etkinleştirilip yeni açılacak işyerlerinin nerelerde daha verimli olacağı hususunda veriler oluşturulmalı ve kişilerle paylaşılmalıdır. 

-Mikro krediler çeşitlendirilmeli ve yaygınlaştırılmalıdır. İşyeri açacak gençlere ve kadın esnaf ve sanatkarlara bu krediler daha uygun koşullarda verilmelidir. Özellikle evde yapılan işler için başlangıç sermayesi önemlidir ve buralardan başarı hikayeleri çıkarmak mümkündür.

-Bir işletme açılarak esnaflık yapılabilmesi için işyeri açılışlarının ilgili meslek kolunun oluşturduğu komisyonun izni ve bunun için Esnaflık Belgesi alınma şartı getirilmelidir. Belli bir süre eğitim almayan ve Esnaflık Belgesi olmayanın istediği yerde işletme açması engellenmelidir.

3) Esnafın İşyerindeki Elektrik, Su Doğal Gaz, Pos Cihazı, İnternet Gibi İşletme Giderleri Sorunu

Esnaf ve sanatkarların faaliyetleri sırasında bir çok işletme giderleri ortaya çıkmaktadır. Esnaf ve sanatkarın üretim ve faaliyetleri sırasında kullandıkları işletme giderlerinin diğer büyük işletmelere göre farklılaştırılması ve üretim üzerindeki maliyetin bir kısmının sosyal devlet anlayışı çerçevesinde desteklenmesi toplumsal sorumluluktur.  Artan sabit maliyetler nedeniyle faaliyetini durdurmak zorunda kalan esnaf ve sanatkar, kendisiyle birlikte istihdam ettiği yanında çalışan kişileri de işsiz bırakacaktır. Bu nedenle mümkün olduğunca esnaf ve sanatkarın üzerindeki yükler alınmalıdır. Sosyal güvencesiz kalan vatandaşlar sosyal güvenlik kurumunun bütçe açığına yol açacaktır. Sosyal güvenlik kurumunun açığını kapatmak için kullanılacak kaynaklar baştan esnaf ve sanatkarların ayakta kalması için harcanması daha akılcı bir yöntemdir.  

Bu giderler yanında, esnafın yanında çalışan işçi giderleri de bulunmakta ve esnafın üzerindeki en büyük maliyetlerden birisi de kalfa/usta/işçi ücret ve prim ödemeleridir.

Esnafın aylık elektrik, su, doğalgaz, internet gibi işyerinin çeşidine göre değişebilecek maliyeleri genellemek mümkün değildir. Çünkü her işletmenin türüne göre bu giderlerde ciddi farklılıklar vardır. Ancak bu giderlerin her bir esnaf işletmesi için ağır bir yük olduğunu söylemek zor değildir.

Esnaf ve sanatkarın işyerinde kullanmış olduğu elektrik-su gibi işletme giderlerinde herhangi bir indirim veya özel tarife yoktur. Diğer bir ifade ile örneğin Sanayi Sicil Belgesi sahibi olanlar için elektrik kullanımında tarife indirimi yapılırken esnaf için böyle bir yol izlenmemiştir. Oysa kahveci, lokantacı, fırıncı vb. bir çok esnaf yoğun bir şekilde elektrik ve su kullanmak zorunda kalmaktadır. TESK Başkanı tarafından bu durum;

Esnafın yaptığı ödemeler her kesimden daha da fazla. Konut ve sanayide kullanılan elektrik ve su fiyatlarından daha yüksek fiyata elektrik ve suyu esnaf ve sanatkârlar kullanmaktadır. Bugün ülke genelinde yaklaşık 33 milyon elektrik abonesi var. Kullanılan elektriğin yüzde 16`sını aşan kısmını esnafımız kullanmaktadır. 2014 yılında tek zamanlı tarifeye göre esnaf 28,559 kuruş, sanayici 24,626 kuruş ve meskende 28,386 kuruştan elektrik tarifesi uygulanmaktadır. Esnaf ve sanatkârın koruması için acilen gerekli adımlar atılmalı, verilen sözler yerine getirilmelidir. (…) En önemlisi sanayiciye uygulanan indirimin esnaf ve sanatkarlara da uygulanması gerekir. Esnaf lambasını yakmasa sokaklar kararır. Esnaf sokağını sulayıp temizlik yapmaz ise halk tozdan kurtaramaz.” şeklinde, bir başka açıklamasında ise “(…) Esnafa faturalarda ayrıcalık istememizin bir nedeni de fatura üzerinden elde edilen haksız kazançlar. Elektrik faturalarında enerji fonu, TRT payı, tüketim vergileri, KDV, dağıtım bedeli, yuvarlama farkı olmak üzere tüketim bedeli hariç 6 ayrı kalemden, su faturalarında atık su bedeli, şube yolu bakım bedeli yani dağıtım bedeli, KDV, çevre temizlik vergisi olmak üzere tüketim hariç 4 ayrı kalemden ek ücret yansıtılıyor. Gelen faturanın sadece yarısı tüketim bedeli. Diğer bedeller ise faturanın kalan yarısını oluşturuyor. Özel şirketlerin yaptığı çok büyük bir haksızlık. Düşük cirosu ile sigorta primi, faturası, borçları vs. ödemeye çalışan esnafın faturalardaki birçok kalemden muaf tutulmalı. Geceleri sokakları aydınlatan, gündüzleri dükkân önlerini temizleyen esnaf elektrik ve su faturasına ayrıcalığı hak ediyor” şeklinde açıklanmıştır.

Mersin Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliğinin 2020 yılında yayımladığı bir çalışmada aşağıdaki tespitler yapılmıştır.

Firmaların maliyet kalemleri incelendiğinde; 

-Personel giderleri 

-Hammadde giderleri 

-Elektrik giderleri 

-Yakıt ve akaryakıt giderleri 

-Kira giderleri 

-Faaliyet giderleri (haberleşme, seyahat, pazarlama, ilan, kırtasiye, muhasebe, tamir, sigorta vb.) 

Bu maliyet kalemlerine konu olan Baz Endeksler (işgücü maliyet, elektrik fiyat, akaryakıt fiyat, kira fiyat vb. endeksler) incelendiğinde bir önceki yıla göre %10 ile %40 arasında değişen artışlar görülmüştür. 

Talep ve maliyet unsurları birlikte enflasyonu tetiklemektedir. TUİK verilerine göre Eylül ayında geçtiğimiz yıla elektrik yüzde 32,3, doğalgaz ise yüzde 34.7 oranında zamlanmıştır. Akaryakıt fiyatlarında yaşanan sürekli dalgalanma ve zam uygulaması maliyet kalemleri üzerinde baskı oluşturmaktadır. Bu ise zorunlu olarak fiyatlara yansımakta ve enflasyonu arttırmakta, vatandaşların piyasadan çekilmesine neden olmaktadır.[1]

Görüleceği üzere esnafın üzerindeki işletme giderleri son tahlilde genel fiyatlar üzerinde de bir artışa neden olmaktadır.

Öte yandan, esnaf ve sanatkarın günümüz koşullarına ayak uydurması gereği karşısında kredi kartı ödeme sistemlerini yoğun olarak kullanmak zorundadır. Bu nedenle Bankalarla yapılan anlaşmalar çerçevesinde pos (point of sale) cihazları kullanılmaktadır. Ancak bankaların uyguladığı pos cihaz ücretleri ve komisyon oranları kullanıcılar üzerinde önemli bir maliyet oluşturmaktadır.

TESK tarafından yapılan açıklamada “16 Ekim 2019’da POS cihazı komisyon oranlarına tavan getirilmesinin ardından bankalar POS kullanım ücretlerine yüzde 20 oranında zam yapmıştı. Bu zamla birlikte esnafımızın kullandığı POS cihazı ve anlaştığı banka sayısına göre aylık maliyeti arttı. Ülkemizde şu an 69.8 milyon kredi kartı ve 1.5 milyon POS cihazı kullanılıyor. Dolayısıyla esnafımızın POS cihazı bulundurmadan ayakta kalması mümkün değil. Bankalar esnaf ve sanatkârlarımızdan her ay 55 TL ile 100 TL arasında değişen POS kullanım ücreti tahsil ediyor. Her işlem için bankalara komisyon ödeyen, cihazın teknik bakım ücretini, elektrik giderini ödeyen esnafımıza POS kullanım ücreti büyük bir külfet getirmektedir.” denilerek konu eleştirilmiştir.

ÇÖZÜM: Esnafın ayakta kalması ekonomin de canlı ve ayakta kalması demektir. Toplumda bazı kesimlerin desteklenmesi sosyal devlet olmanın gereğidir. Esasen esnafa yapılacak desteklerin, üretim, istihdam ve vergi olarak geri dönüşü olacaktır. Bu nedenle esnafın üzerinde yük olan elektrik, su gibi giderleri için muafiyet getirilmeli veya Sanayi Sicil Belgesi gibi “Esnaf Sicil Belgesi” uygulamasına geçilerek bu belgeyi alanlara özel tarifeler uygulanmalıdır.  

Faturalarda yer alan hizmet bedeli, sayaç okuma, atık su bedeli, TRT payı vb. gibi kalemler esnaf işletmelerine ait faturalarda yer almamalıdır.

Esnaf-sanatkarlarımız kendi namı hesaplarına çalıştıkları gibi yanlarında çırak-kalfa ve işçi çalıştırarak istihdama katkı sağlamaktadır. Hammadde ve diğer girdi maliyetleri nedeniyle ezilen esnaf-sanatkarlar aynı zamanda belediyeler tarafından alınan harç, vergi ve hizmet bedelleri nedeniyle de zor duruma düşmektedir. Bu nedenle ulaşım sektöründe faaliyet gösteren her yıl düzenli olarak vize ücreti, uygunluk bedeli ve güzergah izin belgelerinde minimum ücretlendirmenin yapılması, yine belediyelerin mülkü olan ancak esnaf-sanatkarlarımızın kiraladığı işyerlerinde uygun kira bedellerinin belirlenmesi, reklam ve tabela vergileri ile emlak vergilerinin alt limitlerden tahsil edilmesinin önemli olduğu Mersin ESOB’un bahsedilen çalışmasında özellikle belirtilmektedir.[2]

Ayrıca 2020 yılında yaşanan salgın günlerinde olduğu gibi işyerini kapatmak zorunda kalan esnaf ve sanatkarlar için kapalı kaldığı süre boyunca kullanılan elektrik, su, doğalgaz gibi fatura borçları ötelenerek işyerinin açılmasını takiben 1 yıl içinde gelecek aylık faturalara eşit şekilde yansıtılmalı ve yine SGK prim ve diğer vergi ödemelerinden en az 6 ay esnaf ve sanatkarlar muaf tutulmalıdır. 

Kanunen işyerinin sahibi tarafından ödenmesi gerektiği halde, piyasadaki uygulama nedeniyle esnaf ve sanatkârlarca ödenen işyeri kira stopajı uygulamasına son verilmeli veya bu verginin mülk sahibi tarafından ödenmesinin sağlanması için düzenleme yapılmalıdır.

Pos cihazı konusunda bankalarca esnafa özel ücretler belirlemeli ve bu çerçevede komisyon oranlarının, yazılım, donanım ve bakım ücretleri düşürülerek esnafa destek verilmesi uygun olacaktır.

4) Esnaf ve Sanatkarların, Kredi ve Diğer Finansal Desteklere Yeterince Ulaşamaması ve Banka Kredi Faizlerinin Yüksek Olması

Ülkemizde esnaf ve sanatkarların,  ihtiyaç duyduğu finansmana ve bu alandaki desteklere her an kolay bir şekilde ulaşabildiğini söylemek mümkün değildir. Esnaf ve sanatkarların ulaşabileceği kredi kaynaklarını;

-Bankaların çeşitli adlar altındaki normal veya düşük faizli kredileri, 

 -Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri (ESKKK) aracılığı ile verilen krediler,

şeklinde sıralamak mümkündür. Bu çerçevede esnaf ve sanatkarlar odasına kayıtlı ve ESKKK’ya ortak olan bir kişi Kooperatif kanalıyla hazine destekli kredilerden faydalanabilmektedir. Bu krediler işletmenin faaliyetleri için verilmekle birlikte daha çok esnafın özel ihtiyaçlarını (ev alma, çocuğunu evlendirme vs.) gidermek için kullandığı (sosyal amaçlı) krediler haline gelmiştir. Bu kurumlardan kullanılan kredilerin amaca uygun kullanılıp kullanılmadığının kontrolü ve takibi yoktur. Aynı zamanda bu kredilerin kullanılması yönünde danışmanlık yapacak birimler de yoktur. Bu nedenle esnaf ve sanatlar daha çok kendi imkanları ile finansman sağlamayı tercih etmektedir

Yüksek Planlama Kurulu tarafından 09.04.2010 tarihinde kabul edilen, Ticaret Bakanlığının Esnaf ve Sanatkarlar Değişim, Dönüşüm, Destek (3D) Strateji Belgesi ve Eylem Planında (ESDEP);

-Kredi ve finansman şartlarının iyileştirilmesi, vergi, istihdam ve diğer yükümlülüklerin azaltılması,  

-Eğitim ve danışmanlık hizmetlerinin geliştirilmesi, 

-Girişimcilik ve yenilikçiliğin özendirilmesi, 

-Altyapı kümelenme ve ortaklık faaliyetleri, 

-Hukuki düzenlemelerin yapılması, 

-Esnaf ve sanatkârın AB programlarından yararlanması,

gibi konularda gerekli çalışmaların yapılması öngörülmüştür. Ancak Ticaret Bakanlığının 2019-2023 Stratejik Planının 103 üncü sayfasında “A3. Ticari Hayatın Kolaylaştırılmasını Sağlamak, Ticaret Erbabını ve Tüketiciyi Korumak, Güçlendirmek, İş ve İşlemlerini Hızlandırmak” amaçları için;

“(…) Esnaf ve Sanatkârlar Destek Sistemi yenilenerek finansal desteklerin çeşitliliği sağlanacak, ekonomik katkısı dikkate alınarak uygun koşullu kredi desteklerine devam edilecektir. Hazine destekli kullandırılan kredilerde imalat sektörüne, ihracata, markalaşmaya, e-ticarete, yönelen esnaf ve sanatkârlara ilave faiz desteği sağlanarak bu desteklerin etkinliği artırılacaktır(..)” açıklamaları ile uygulanacak yöntem belirlenmiştir. 

Anlaşılacağı üzere esnaf ve sanatkara daha ucuz ve kolay kredi sağlanması her zaman hedef olarak konulmuş ancak uygulamaya bakıldığında bu hedefe ulaşıldığını söylemek mümkün değildir.  

İfade ettiğimiz üzere, günümüzde esnaf ve sanatkar için en kolay ulaşılan kaynak Halk Bankası ve bu Bankanın ESKKK kefaletiyle verdiği hazine destekli kredilerdir.

11. Kalkınma Planı kapsamında “Esnaf ve Sanatkârın Güçlendirilmesi Özel İhtisas Komisyonu Raporunda” KOBİ, Esnaf ve Sanatkârlar ve Kooperatiflere ilişkin kredi kullanım verileri şu şekildedir.

“(…)2016 ve 2017’de KOSGEB desteklerinin üçte biri esnaf ve sanatkârlara tahsis edilmiştir. Bu oran 2011 öncesinde yüzde 5’in altındaydı. KOSGEB veri tabanına kayıtlı işletme sayısı 1,3 milyon olup bunun yüzde 48’i (642 bin) esnaf ve sanatkârdır.”

“2017’de 450 bin esnaf ve sanatkâr 22 milyar TL’lik Hazine sübvansiyonlu krediden faydalanmıştır. Hem kredi hacminde hem de kullanıcı sayısında son yıllarda ciddi bir artış göze çarpmaktadır. Mevcut sistemde Halk Bankası krediyi vermekte; Hazine Müsteşarlığı oluşan faiz yükünün tamamını veya yarısını karşılamakta; ESKKK’lar da esnaf adına krediye kefil olmaktadır.”

Yukarıdaki açıklamalara göre, yaklaşık 2.000.000 esnaf ve sanatkar bulunmasına rağmen 450.000 esnaf ve sanatkar kişi başına ortalama 49.000 TL kredi kullandığı anlaşılmaktadır. Yine bu verilere göre kullanılan krediyi toplam esnaf ve sanatkara dağıttığımızda kişi başına yaklaşık 12.000 TL gibi bir kredi düşmektedir.

29.12.2020 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Kararına göre Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri Birlikleri Merkez Birliğine (TESKOMB) bağlı bölge birliklerine ortak olan ESKKK’lar kefaletiyle veya ESKKK’ların kefaleti olmaksızın Halk Bankasınca doğrudan esnaf ve sanatkârlara kullandırılacak kredilere, 01/01/2021-31/12/2021 tarihleri arasında (bu tarihler dâhil) geçerli olmak üzere, Kararın 3’üncü maddesinde belirlenen faiz indirim oranı uygulanması kabul edilmiştir.

Karar kapsamında, 2021 yılında kullandırılacak krediler ile önceki yıllarda kullandırılan kredilerden bakiyesi 2021 yılına devreden kredilere, %50 faiz indirim oranı uygulanacaktır. 

Kaybolmaya yüz tutan meslek kollarında faaliyet gösterenler, Girişimci esnaf ve sanatkârlar, Genç girişimci esnaf ve sanatkârlar ve İşletme ihtiyaçları Makine, ekipman ve demirbaş alımları, işyeri modernizasyonu veya hammadde ve döner sermaye ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla esnaf ve sanatkârlara kullandırılan kredilerden bakiyesi 2021 yılına devreden krediler için %100 faiz indirim oranı uygulanacaktır.

Ancak Kooperatiften kullanılan kredilerde, faiz dışında, ek maliyetler ortaya çıkmaktadır. ESKKK kefaletiyle Türkiye Halk Bankası A.Ş. kaynaklarından kullandırılan faiz indirimli “kooperatif kredileri”nden kooperatif adına yapılan kesinti oranları(2020 itibariyle);

-% 2 oranında bloke sermaye kesintisi (sonradan ortağa iade edilmektedir),

-%1,25 oranında yıllık masraf karşılığı kesintisi (Kredi kullandırım tarihinden itibaren her yıl kalan anaparanın %1,25’idir. Örneğin 1 yıl vadeli kredinin masraf oranı %1,25’i iken 5 yıl vadeli kredinin %3,75’ine karşılık gelmektedir.)

-%1 oranında risk fonu kesintisi,

-%0,5 (Binde 5) oranında üst kuruluş katılım payı kesintisi,

-%1 yıllık banka komisyon oranı,

olmak üzere toplam %5,75 olmaktadır. Ancak, % 2 oranındaki bloke sermaye kesintisi kredi borcu kapandığında ortağa iade edildiği için kooperatifçe yapılan toplam net kesinti, kredi tutarının %3,75’i düzeyindedir. 

5 yıl vadeli, %4,5 faiz oranıyla 100.000 TL İşletme Kredi kullanan bir esnafın ödeyeceği rakamlar aşağıda gösterilmiştir. 

Kesinti TanımlarıPeşin Kesilen
Bloke Sermaye Kesintisi(%2)2000
Peşin alınan Risk Kesintisi(%1)1000
Bölge Birliği Kesintisi(%0,25)250
TESKOMB Kesintisi((%0,25)250
Ortak Sermaye Tutarı100
Peşin alınan masraf tutarı1.250
 4.850

ESKKK’den 5 yıl vadeli 100.000 TL kredi kullanan bir kişi, 4850 TL’yi peşin olarak ödemektedir. 100 TL sermaye ve 2000 TL kredinin kapanması halinde ödenecek rakam kredi maliyetinden düşülmesi halinde sadece Kooperatiften kullanıldığı için katlanılmak zorunda olunan 2750 TL (%2,75) bir maliyet ortaya çıkmaktadır.

Öte yandan bu kredi için kredinin vadesine göre de maliyetler ortaya çıkmaktadır. Örneğin 5 yıl vadeli örnek kredi ödeme planına göre peşin kesilen 1250 TL masraf tutarı dışında kalan 4 yıl içinde 2500 TL daha masraf tutarı kesilmektedir. Yine 5 yıllık bir kredinin banka komisyon oranı da 3000 TL’dir.

Sonuç olarak %4,5 faiz oranı ile kullandırıldığı söylenen esnaf kredisinin, uygulanan faiz oranına ek olarak %2,75 peşin kesilen miktarlar ve Banka komisyonunu(5 yıllık 3000TL) da dahil ettiğimizde %5,5 oranında 5 yıllık ilave faiz yükü olmak üzere toplam kredi faizinin

%12,75 civarlarına geldiği söylenebilecektir.

Bu maliyetin %3,75 (3.750 TL peşin ve sonradan kesilen masraf karşılığı) ve %1,5 (1.500 TL Risk sermayesi kesintisi ve Üst kuruluş payları) olmak üzere %5,25 ek bir faiz yükü sadece Kooperatiften kredi kullanmanın artı maliyetidir. 

Konuya ödenen toplam faiz yükü üzerinden de bakılması mümkündür. 5 yıl vadeli ve %4,5 faizle kullanılan 100.000 TL için 5 yılın sonunda 11.989,4 TL faiz ödenecektir. Bu çıplak faiz olup diğer masraf ve komisyonlar dahil değildir. Ancak kredi kullanan esnaf bu faiz yüküne ilave olarak masraf, komisyon, risk payı vs. adlar altında 4.850 TL peşin ve 5.500 TL de yıllara yayılan gider olmak üzere toplam 10.350 TL ek maliyete katlanmak zorunda kalmaktadır.

Halk Bankasının doğrudan kendisinin yapabileceği işlemleri Kooperatif aracılığıyla yapması ve bu noktada Kooperatifin (yönetim ve denetim kurulu ücretleri, kira vs. ) masrafları nedeniyle artan maliyetler esnafın katlanmak zorunda olduğu artı bir yük olmaktadır. Oysa yapılan bankacılık işlemidir ve kooperatifler kullanılmadan ve bu Kooperatiflerin yol açtığı masrafların esnafa kredi maliyeti olarak yansıtılmadan doğrudan Halk Bankası tarafından daha düşük faiz yükü karşılığında kredi verilmesi mümkün olacaktır.  

 ÇÖZÜM: Esnaf ve sanatkarın krediye ulaşımının kolaylaştırılması yanında bu kredinin uygun bir faiz oranıyla sunulması önem arz etmektedir.

-Esnaf ve Sanatkârlar Strateji ve Eylem Planı Taslağına göre; esnaf ve sanatkârların % 71’inin finansman ihtiyacını karşılamak için kredi kartı kullandığı, % 55’inin ise diğer banka kredilerinden faydalandığı görülmüştür. Bu nedenle Kredi, destek ve teşviklerden yararlanılması ve alternatif finansman yöntemleri hakkında bilgi verilmesi için Odalar(meslek kuruluşları) nezdinde Danışmanlık Birimleri oluşturulmalıdır.

-Kullanılan kredilerin amacına uygun olarak iş geliştirme, sermaye yatırımı ve yenilikçi yatırımlar için kullanıldığının Danışma Birimleri tarafından takip edilmesi gereklidir.

-Esnaf ve sanatkârlara yönelik kredi, destek ve teşviklerin çoğaltılması ve bu hususlarda bilgilendirme çalışmaları yoğunlaştırılmalı ve yaygınlaştırılmalıdır.

-Esnaf ve sanatkarların en önemli kredi kaynağı olan ESKKK’nın verdiği kredilerden yaptığı kesintiler azaltılmalı ve kullandırılan kredinin maliyeti düşürülmelidir. Esasen bu Kooperatiflerin yaptığı işin Halk Bankasına veya Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliklerine devredilmesi halinde Kooperatif genel giderleri kadar kredi maliyetlerinde düşüş yaşanması mümkün olabilecektir.

-Olağanüstü dönemlerde ve mücbir sebeplerin varlığı halinde esnaf ve sanatkara yapılacak desteklerin oransal olarak yapılması uygun olacaktır. Örneğin bir esnafın bir sene önce ödediği vergi veya beyan ettiği kazançları üzerinde %20 gibi bir teşvik indirimi yapılmalıdır. Böylece kayıt dışılığın da önüne geçilmesinde önemli bir yol alınmış olacaktır.

5) Esnaf ve Sanatkarlar İçin Oluşturulan Sandığın İşler Hale Getirilmesi:

Esnaf ve sanatkarlar, kendi işlerinde bağımsız çalışmalarından dolayı sosyal güvenlik yönünden 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortasına (sistemin birleşmesi öncesinde Bağ-Kur) tabidirler. Bu Kanunun sunduğu hizmet ve imkanlar dışında esnaf ve sanatkarın 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununa göre işsizlik ödeneğinden yaralanma imkanı olmadığı gibi kısa çalışma ödeneğinden de yaralanması mümkün değildir. Bu iki ödenek 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunundan kaynaklanmakta olup, madde 46/2’ye göre bu Kanun; 

-5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi ile ikinci fıkrası kapsamında olanlardan bir hizmet akdine dayalı olarak çalışan sigortalıları, 

-4857 sayılı Kanuna göre kısmi süreli iş sözleşmesi ile çalışanlardan 5510 sayılı Kanunun 52’nci maddesinin birinci fıkrası kapsamında işsizlik sigortası primi ödeyen isteğe bağlı sigortalılar,

-4857 sayılı Kanunun ek 6’ncı maddesi kapsamındaki sigortalıları,

-506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun geçici 20’nci maddesinde açıklanan sandıklara

tabi sigortalıları,

kapsamaktadır.

Tam da bu boşluğa bir çözüm olarak 23.02.2017 tarihli ve 6824 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi ile 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununa, “Ek Madde 6” olarak eklenen hüküm ile esnaf ve sanatkar için işsizlik fonu işlevini görecek olan “Esnaf Ahilik Sandığı” oluşturulmuştur.

Söz konusu Sandığın gelirlerinin, ücretliler için belirlenmiş olan prime esas günlük kazancın %2 oranında esnafın yapacağı ödeme ve %1 oranında devletin katkısından oluşması öngörülmüştür. Ancak ödenecek günlük prim tutarı, prime esas günlük kazanç alt sınırının iki katı üzerinden hesaplanacak tutardan fazla olamayacaktır.

Ahilik Sandığı uygulaması 2021 yılında başlamış olsaydı her bir esnaf, (2021 yılı asgari ücret net 2.825,9 TL brüt 3577,5 TL olmuştur) aylık prim olarak 71.55 lira yatıracaktı. Daha yüksek oranda işsizlik maaşı almak isteniyorsa ücretliler için belirlenmiş olan prime esas günlük kazanç alt sınırının iki katı şeklinde en yüksek ödenecek tutar 143,1 TL olacaktır. 

Buna göre aylık 71,55 ödenmesi halinde bir esnaf, 3 yılın sonunda diğer şartları da sağlaması durumunda aylık 1.431 TL veya primin iki katını ödemesi halinde aylık 2.862 TL esnaf ve sanatkarın eline geçmesi mümkün olacaktır.

17.11.2020 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 7256 sayılı Bazı Alacakların Yeniden  Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 9’uncu Maddesi ile4447 sayılı Kanunun geçici 22’nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “1/1/2021” ibaresi “31/12/2023” şeklinde değiştirilmiştir. Böylece esnaf ve sanatkarların zorlu günlerinde derdine derman olabilecek sandık uygulaması 2024 yılına ötelenmiştir.

ÇÖZÜM: Esnaf ve sanatkarın işyerini kapatmak zorunda kalması halinde ortaya çıkan mağduriyetin bir ölçüde giderilmesini sağlayacak olan Esnaf Ahilik Sandığı en kısa zamanda hayata geçirilmelidir. Zira bu sandık esnaflar için işsizlik maaşı şeklinde kurgulanmıştır. Ancak fonda birikecek paraların önemli miktara ulaşması halinde düşük faizli kredi şeklinde kullanıma açılması da bir çözüm olabilecektir. 

-Esnaf Ahilik Sandığına yapılan devlet katkısı da esnafın ödediği miktarla eşit olmalıdır. Böylece Sandıkta daha kısa sürede para birikmesi sağlanacağı gibi yapılacak ödemelerin miktarını arttırmak mümkün olabilecektir.

6) Esnaf ve Sanatkarların Faaliyet Konusu Malların Tedarikinde İşbirliği Sorunu

Esnaf ve sanatkarlar genellikle mikro sermayeyle faaliyetlerini yürüttükleri için basit krizlerde bile çok fazla etkilenmekte ve bu zayıf yapıları nedeniyle büyük sermaye karşısında tek başlarına savunmasız kalmaktadırlar. Özellikle zincir marketler karşısında bir çok esnaf zor günler geçirmektedir. Bu nedenle esnaf ve sanatkarların sayısal çoğunluğundan kaynaklı gücünü birleştirmesi en doğru çözümdür. Esnaf ve sanatkarların örgüt yapısı olan Odaların bu birleşmeleri yönlendirmesi ve desteklemesi mümkündür.

5362 sayılı Kanunun 10’uncu maddesinde Oda genel kurulun görevleri arasında;

k) Bağlı olduğu birliğin muvafakati alınmak kaydıyla üyelerinin müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, meslekî faaliyetlerini kolaylaştırmak ve mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak amaçlarıyla sınırlı olarak kurulmuş veya kurulacak şirketlere ve kooperatiflere iştirak etmek, amaçlarına uygun olarak eğitim ve öğretim kurumları kurmak üzere vakıf kurmaya karar ve bu konudaki işlemleri yürütmek üzere yönetim kuruluna yetki vermek”.

görevi de bulunmaktadır. Buradan hareketle Oda çatısı altında kendi girişimleriyle veya Kooperatifleşme suretiyle esnafın bir araya gelmesi ve her bir meslek odası üyelerinin üretimde veya ticaretinde kullandığı malları toptan alınıp dağıtılması yoluyla avantaj sağlanması mümkün olup aynı zamanda bir gerekliliktir. 

Odaların üyelerinin ihtiyaçlarını karşılamak için yapılan çalışmaların bugüne kadar çok başarılı olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu yönde maalesef başarı hikayeleri yazılamamıştır. Özellikle üyenin hammadde ihtiyacının veya üretimde gerekli olan diğer ihtiyaçlarının toplu alarak uygun fiyatlara üyelerine dağıtması maalesef mümkün olmamıştır. Bunun nedenleri özel bir araştırmayı gerektirmekle birlikte en önemlisi kooperatifleşme suretiyle işbirliği içinde çalışma kültürünün yerleşmemiş olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Oysa ekonominin genişlediği ve büyük sermayelerin girdiği piyasalarda esnaf ve sanatkarların bu yönde ciddi adımlar atması elzemdir.

Ekonominin ve ticaretin küreselleştiği bir ortamda esnaf ve sanatkarların daha ucuza üretim yapmasın yanında artık kaliteli ve özellikle AB’nin belirlediği standartlara uygun üretim yapmak zorundadır. Bu da esnafın rekabet gücünün ve teknolojisinin güncel olmasıyla mümkün olabilecektir. Bunun için birleşilerek oluşturulacak güç sayesinde son teknolojiye, daha uygun fiyatlarda üretim girdilerine ve neticede bilgiye ulaşılarak rekabet gücü sağlanmalıdır. 

ÇÖZÜM: Odaların öncülüğünde kurulacak kooperatiflerin toptan alımları ile üyelerine daha kaliteli malı daha ucuza temin etmesi gerekmektedir. Özellikle Odalar Birlikleri nezdinde kurulacak Danışma Birimleri aracılığıyla hukuki ve teknik destek, eğitim ve yetişmiş eleman desteğinin Ticaret Bakanlığı ve TESK işbirliği içinde sağlanması mümkündür.

Toplumsal bir denge görevi gören esnaf ve sanatkarların istihdam arttırıcı ve böylece işsizliği azaltıcı fonksiyonlarıgöz önünde bulundurulduğunda, bu yapılarının korunmasının da ne kadar önemli ve gerekli olduğu ortaya çıkacaktır. Bu çerçevede, Organizasyon ve Sermaye yetersizliğinin giderilmesi yönünde politikalar üretilmesi zorunludur. Söz konusu iki temel yetersizliğin aşağıda izah edilen yöntem ve faaliyetlerle giderilmesi mümkün olabilecektir.

Uygulanacak strateji ve yapılabilecek eylemler aşağıda ana hatlarıyla açıklanmaktadır:

-Esnaf ve sanatkarların, ortak teknik/teknolojik ve diğer ihtiyaçlarının ve taleplerinin tespit edilmesi amacıyla çalışma gruplarının oluşturulması, 

-Ortak konu etrafında Odaların ve bunu destekleyecek kamu kurumlarının bir araya getirilmesi,

-İşletme Kooperatiflerinin kurularak, toplanacak sermaye birikimiyle finansal ihtiyacın giderilmesi,

– Kamu kurumlarınca sağlanan teşvik ve desteklere yönlendirilerek bu oluşumların destek programlarından yararlandırılmalarının sağlanması,

-Çalışma Grupları ve Danışma Birimlerinin hukuki ve teknik destekleri ile ihtiyaç duyulan malların en uygun fiyatlardan alınarak üyelere dağıtılması,

Bu amaç için oluşturulan yapıların zamanla güçlenmesi halinde esnaf ve sanatkarın üretimde kullandığı malların geliştirilmesi için Ar-GE veya ÜR-GE(üretim Geliştirme) merkezlerinin kurulması da düşünülebilecektir.

Öte yandan belediyelerin ve Tarım Kredi Kooperatiflerinin, esnaf ve sanatkârları hedef alan işyerleri açmaları önlenmeli ve bu kurumların esnaf odaları ile işbirliği halinde tedarik zincirinde yer alması ve esnaf ve sanatkar adına toplu alımların yapılarak talep edenlere dağıtması da bir yöntem olabilecektir.

Esnaf ve sanatkarlara özel Esnaf AVM’lerinin yapılması desteklenerek bu bölgenin genel giderlerinin ortaklaşa karşılanarak maliyetlerin düşürülmesi de bir yöntemdir. 

7) Çırakların ve Kalfaların Sigortalılığı Sorunu

Esnaf ve sanatkarlık faaliyetleri, ahilik geleneğinin bir sonucu olarak usta çırak ilişkisiyle başlamış ve mesleğin geleceği yetişen çırakların ustalaşması ile devam etmiştir. Ancak günümüzde esnaf ve sanatkarın çırak bulması neredeyse imkansız hale gelmiştir. Bu nedenle de özellikle bazı meslekler kaybolmaya yüz tutmuş ve bu mesleklerle birlikte bir sanat ve bir gelenek/kültür yok olmaya başlamıştır.

Çırak yetiştirilmesi ve mesleki eğitim, sanayi toplumlarının vazgeçilmez ara eleman ihtiyacının karşılanmasında da önemli bir yere sahiptir. Herkesin üniversite mezunu olduğu yerde gençlerin beklentileri yükselmekte ve kendileri için daha üst pozisyonlarda görev beklentisi oluşmakta ve sanayinin ara üretim işleri için gerekli istek ve motivasyon kalmamaktadır. Bu noktada mesleki eğitimin önemi daha iyi anlaşılmaktadır. Bu sistemin devlet, çırak, işletme şeklinde üç ayağının olduğu ve bahsedilen bu paydaşların bağlantılı ve koordine bir şekilde teşvik edilmediği ve desteklenmediği sürece başarılı olunma imkanı da yoktur. 

Ülkemizde çıraklık 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu ile düzenlenmiştir. Kanunun amacı, çırak, kalfa ve ustaların eğitimi ile okullarda, yükseköğretim kurumlarında ve işletmelerde yapılacak mesleki eğitime ilişkin esasları düzenlemektir. Kanuna göre “Çırak”, çıraklık sözleşmesi esaslarına göre bir meslek alanında mesleğin gerektirdiği bilgi, beceri ve iş alışkanlıklarını iş içerisinde geliştirilen kişiyi ifade etmektedir. Çıraklık sistemiyle ülkemizin ara eleman ihtiyacı sağlandığı gibi mesleklerde ustalaşma sağlanmakta ve de aynı zamanda teorik eğitimler alınması imkanı verilmektedir.

Çıraklık eğitiminin cazip hale getirilmesi adına 09/12/2016 tarihli 29913 sayılı Resmi Gazete de yayınlanan 6764 sayılı “Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”la, 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanununda değişiklik yapılmış olup çıraklık eğitimi örgün ve zorunlu eğitim kapsamına alınmış ve mesleki eğitim merkezleri Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğüne bağlanmıştır.

Mesleki Eğitim Merkezlerinde, çıraklık ve kalfalık eğitim süresi toplam 4 yıldır. Bu eğitimin 3 yılı kalfalık, 1 yılı ise ustalık eğitimi şeklinde düzenlenmiştir. Öğrenciler haftanın 1 gününü okulda, 5 gününü işyerinde geçirecektir. Mesleki eğitim merkezlerinde okuyan öğrenciler 11. sınıfın sonunda Kalfalık Belgesi, 12. sınıfın sonunda ise Ustalık Belgesi almaya hak kazanmaktadır. 

Mesleki eğitim merkezi programına çırak öğrenci olarak kayıt olabilmek için en az ortaokul veya imam-hatip ortaokulu mezunu olmak ve bünyesi ve sağlık durumu gireceği mesleğin gerektirdiği işleri yapmaya uygun olmak dışında bir şart aranmamaktadır.  

Kanuna göre çırakların çalıştığı sürede Çıraklık Sözleşmesi düzenlenmekte ve çıraklar kayıt altına alınmaktadır. Aynı zamanda sosyal güvenlik şemsiyesi altına da girmektedirler. 

Sistem özü itibariyle faydalı olmakla birlikte eleştirilen ve iyileştirilmesi gerektiği değerlendirilen bazı yönleri vardır. Aşağıda bunlara kısaca değinilmiştir.

3308 sayılı Kanunun 11’nci maddesine göre, aday çırak ve çırak, öğrenci statüsünde olup bunlar işyerinde çalışan işçi sayısına dahil edilmemektedirler.

Kanunun 12/2-3 maddesinde “Aday çırak ve çıraklar, pratik eğitimlerini işyerlerinde, işyerindeki eksik kalan pratik eğitimleri ile teorik eğitimlerini mesleki ve teknik eğitim okul ve kurumlarında veya Bakanlıkça uygun görülen işyerlerinin eğitim birimlerinde yapar. Teorik ve pratik eğitim birbirlerini tamamlayacak şekilde planlanır ve yürütülür.  

Pratik eğitim, hazırlanmış eğitim programlarına göre, işyerinin ve mesleğin özelliklerine uygun olarak usta öğreticinin gözetiminde yapılır. Pratik eğitimde 1475 sayılı İş Kanununun 69 uncu maddesi hükmü göz önünde bulundurulur.” 

Kanunun 13/4 maddesinde de “Bu Kanunun uygulandığı yer ve meslek dallarında 818 sayılı Borçlar Kanununun çıraklık sözleşmesine dair hükümleri ile onsekiz yaşını doldurduktan sonra sözleşmesi devam eden çıraklar hakkında 1475 sayılı İş Kanununun, İşçi Sağlığı ve Güvenliği başlıklı beşinci bölümünde yer alan hükümleri dışındaki hükümler uygulanmaz.” 

denilmektedir. 

Esasen çıraklar, haftanın belli günlerinde işyerinde (eğitim adı altında da olsa) çalışmalarına rağmen bu maddeye göre işçi tanımına girmemekte ve dolayısıyla İş Kanunundan kaynaklı haklara sahip olamamaktadırlar. Oysa biliniyor ki uygulamada çıraklar, çocuk işçi olarak yoğun bir şekilde çalıştırılmaktadır. Dolayısıyla işyerinde fiilen çalışmasına rağmen çırakların çalışmış oldukları süreler emeklilik süresine dahil edilmemektedir. Bu kapsamda olmak üzere Çıraklık Sözleşmesi ile çalışan çırakların kalfalık dönemine kadar çalışma sürelerin en azından yarısı emekliliksüre hesabında değerlendirilmemesi bir eleştiri olarak ortaya koyulmaktadır.

Kalfaların sosyal güvenlik primleri devlet tarafından karşılanmamaktadır.

Kanunun 25/4 maddesinde “Aday çırak, çıraklar, işletmelerde mesleki eğitim gören öğrenciler ile mesleki ve teknik ortaöğretim okul ve kurumlarında okumakta iken staja, tamamlayıcı eğitime veya alan eğitimine tabi tutulan öğrencilerin sigorta primleri asgari ücretin yüzde ellisi üzerinden, Bakanlık ile mesleki ve teknik eğitim yapan yükseköğretim kurumlarının bağlı olduğu üniversitelerin bütçesine konulan ödenekten karşılanır.” denilmiş ve kalfalar bu madde kapsamına alınmamıştır.

3308 sayılı Kanun kapsamındaki çırakların iş kazası, meslek hastalığı ve hastalık sigortalarının primleri, 5510 sayılı Kanuna göre,  Milli Eğitim Bakanlığınca ödenmektedir. Ancak eleştirilen konulardan birisi de aynı ödemenin kalfalar için yapılmamasıdır. Bu dönemde  sigorta primleri, kalfanın kendisi üzerinde(veya Ustası üzerinde) yük olarak kalmakta ve bu yükü taşımak istemeyen Kalfa, mesleği bırakıp sigortalı işçi olarak çalışmayı tercih etmektedir. Kalfaların prim ödemeleri nedeniyle meslekten uzaklaşmasının önlenmesi ve bu kişilerin meslekte ustalaşarak işyeri açmalarının sağlanması bu kesimin ısrarlı taleplerinden birisidir.  Böylece kendi işyerinin sahibi olması sağlanan bu kişiler, ekonomiye üretim olarak bir katkı, üretimle bağlantılı olarak istihdam yaratmış olacaklardır.

İstanbul Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği (İSTESOB)tarafından yayımlanan “Çırak Kalfa, Stajyer Beklenti Araştırmasının” aşağıda yer verilen değerlendirme kısmındaki bazı hususlar dikkat çekicidir. 

“2-Diğer bir sonuç, bir çok sektörde ve meslek dalında halen erkek egemen bir yapının korunduğudur. Hizmet sektörü haricinde bir çok sektörde kadın istihdamının arttırılması için, genç kızlarımızın ilgili meslek dallarına yönlendirilmesi, onlara bu mesleklerin ve çalışma koşullarının daha iyi anlatılması gerekmektedir. Bir çok meslek dalında toplumsal algının kadınların lehine değiştirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Kadınların kendini daha güvende hissedeceği, sanatkar olmaktan mutlu olacağı, yaratıcılığını sergileyeceği mesleklerin sayısı arttırılmalıdır. (…)

4-Diğer bir önemli sonuç, geneli itibariyle mesleklerinden ve işyerlerinden memnuniyet oranları yüksek olsa da, özellikle çalışma saatlerinin uzunluğu, yorgunluk, işin ağırlığı gibi bazı çalışma ortam ve koşulları gençleri olumsuz etkilemektedir. Gençlerin mesleklerinde ve işyerlerinde kalıcı olmaları, işletmelerin ise sürekli istihdamı sağlayabilmeleri açısından bu koşulların iyileştirilmesi önem arz etmektedir. Bu anlamda, Merkez yapacağı bir takım faaliyetler ile esnaf-sanatkarları bilgi ve bilinç düzeylerini arttırmalıdır. Esnaf-sanatkarların çırak bulamama sorunlarının altında yatan temel nedenlerden birisi budur. Gençlerin sosyalleşmeleri, kendilerini geliştirip değiştirmeleri için onlara fırsat yaratmak, hayata ve işe bakışlarını olumlu yönde etkileyecek ve motivasyonlarını arttıracaktır.

5-Anketten çıkan en önemli sonuçlardan bir tanesi de bu kesimde girişimcilik ruhunun azami düzeyde olmasıdır. Bir çok soruya verilen cevaplardan hedef kitlenin %70’lere varan bir bölümünün ilerde kendi işyerlerini kurmayı istedikleri anlaşılmaktadır. Özellikle çıraklık eğitimine devam eden gençler üzerinde yapılan başka araştırmalarda bu oran daha da yüksek çıkmaktadır. Bir mesleki eğitimden geçmiş, belge sahibi olmuş kişilerin girişimcilik konusunda da güçlendirildikten sonra işyeri açmaları ülkemize önemli ekonomik ve sosyal faydalar sağlayacaktır. Gençlerin bu istekleri değişik eğitim ve danışmanlık hizmetleri ile desteklenmeli, onlara uygun kredi mekanizmaları yaratılmalıdır. Bu anlamda kurulacak Merkezlerin odaklanacağı en önemli konulardan birisi de girişimcilik olmalıdır.

6-Her ne kadar mesleklerinden ve işlerinden memnun olsalar da hayalleri sorulduğunda gençlerin büyük bir bölümü toplumsal itibar ve saygınlığı fazla olan beyaz yakalı meslekleri sıralamaktadırlar. Toplumdaki bu sosyal algının değiştirilmesi için yapılması gereken pek çok çalışma olacaktır. Doğru iletişim kanalları ve yöntemleri ile algı yönetimi ve stratejisi belirlenerek meslek erbabı ve sanatkar olmanın itibarlı hale getirilmesi bir politika olarak belirlenmelidir.”[3]

Araştırma sonuçları da gösteriyor ki mevcut olan potansiyelin desteklenmesi ve yönlendirilmesi çok önemlidir. Zira yoğun ve uzun çalışma saatleri, mesleklerin saygınlığını arttırma, girişimciliğin özendirilmesi ve desteklenmesi gibi tedbirler alınmadığı sürece çırak ve kalfa bulmak daha da zorlaşacaktır.

Oysa ülkemizdeki işletmelerin %99’u KOBİ sınıfında yer almakta ve toplam KOBİ’lerin %92.3’ü 0-9 çalışanı olan mikro işletmelerden oluşmaktadır.  Bu işletmelerin özellikle taşrada ara eleman ihtiyacının karşılanmasında güçlükler yaşandığı bilinmektedir.

ÇÖZÜM: Meslekte uzmanlaşmak ve yeni fikirlere kapı açılmasını sağlamada çıraklık ve mesleki eğitimin önemi tartışmasızdır. Bu alan cazip hale getirilerek bir yandan esnaf ve sanatkar işletmelerin ve meslek kollarının devam etmesi sağlanacak aynı zamanda sanayinin ihtiyaç duyduğu ara eleman ihtiyacı karşılanmış olacaktır. Çıraklık ve mesleki eğitimin cazip hale getirilmesi için;

-Çıraklık eğitimin ülke ekonomisi için önemi dikkate alınarak Odalar ve Kamu işbirliği içinde gerekli tanıtımlar yapılmalı,

-Çıraklık ve kalfalık dönemindeki çalışma yükünün ve yoğunluğunun azaltılarak gençlerin meslekten soğumasının önüne geçilmeli,

-Çıraklık eğitimindeki kişilerin fiilen eğitimde geçen sürelerin en azından yarısının emeklilik süresinin hesaplanmasında dikkate alınmalı,

-Meslek sahibi olmak isteyenlerin Kalfalık dönemindeki sigorta primleri de devlet tarafından ödenmeli,

– Meslek kollarının saygınlığını ve önemini arttırmak için çalışmalar yapılmalı ve beyaz yakalı mesleklere nazaran daha cazip hale getirilmesinin yolları aranmalı,

-Çıraklık ve kalfalık eğitimlerinin birleştirilerek çıraklık eğitimi süresinin kısaltılmalı,

-Çıraklık eğitimi alan öğrencilere kısa dönem askerlik yapma olanağı sağlanmalı veya askerlikte mesleği ile ilgili iş yapması halinde kalfalık veya ustalık süresinden sayılmalı,

-Belirlenecek meslek kollarında 2 yıllık meslek yüksekokulları açılıp bu okullardan diploma almayanların bu işi yapması engellenmeli, eğitim süresince yarım gün çalışma ve burs gibi bir imkan verilmelidir.

Bu yönde alınacak tedbirler ve getirilecek teşvikler sayesinde çıraklık ve mesleki eğitimin cazip hale getirilmesi uygun olacaktır.  

8) Esnaf ve Sanatkarın Sigortalılığı

Daha önce Bağ-Kurlu diye anılan kendi adına çalışan serbest meslek sahipleri 5510 sayılı SGK Kanunu ile 4/b’li olarak anılmaya başlanmıştır. Bağ-Kur’lu çalışanların emeklilik şartları işe başlama tarihlerine göre değişmektedir. Buna göre 3 tarih bulunmaktadır.

-1 Ekim 1999 öncesinde işe girenler,

-1 Ekim 1999 ila 30 Nisan 2008 tarihleri arasında işe girenler, -1 Mayıs 2008 sonrasında işe girenler.

İşe giriş tarihine göre ödenecek prim(prim ödeme süresi) ve çalışanın yaşı emeklilik için temel göstergelerdir.

Emeklilik için 3 koşul gerekmektedir;

1-Belirli bir süre sigortalı olmak. Bu noktada işe giriş tarihi önemli ve bu süre kadın çalışan ile erkek çalışana göre değişmektedir.

2-Belirli süre sosyal güvenlik kurumuna prim ödemiş olmak.

3-Kanunun belirlediği Yaş’a gelmiş olmak. (Emeklilik yaşı da kadın çalışan ile erkek çalışana göre değişmektedir.)

Emekli olabilmek için belirli süre çalışılmış olması, bu süre içinde prim ödenmiş olması ve gerekli yaşın doldurulmuş olması gerekmekte ve bunlardan birinin eksik olması halinde emekli olunması mümkün değildir.

Örneğin 1 Ekim 1999 öncesinde sigortalı olan ve bu tarih itibarı ile prim ödemesi 23 yıldan fazla olan erkek çalışanlar yaş şartı bulunmadan 25 yıl, 9000 gün prim ödemesi yapmaları durumunda emekliye ayrılabilmektedir. Diğerlerinin emekliye ayrılabilmeleri için emeklilik tablosundaki şartları yerine getirmeleri gerekmektedir. 25 yılı tamamlamaları yanı sıra belirtilen yaş kriterini de beklemeleri gerekmektedir.

Esnaf ve sanatkarların şikayet konularından birisi, zorunlu prim gün sayısını dolduranların yaşlılık sigortası ödemesinin devam ediyor olmasıdır. Diğer bir ifade ile prim ödeme gün sayısı şartını sağlamalarına rağmen emeklilik yaş sınırını doldurmadıkları için yani iki şartı aynı anda yerine getirmediklerinden bazı esnaf ve sanatkarlar emekli olamamakta ve prim ödemeye devam etmektedirler. Dolayısıyla prim gün ödemesini yaş haddinden önce tamamlayanlar aleyhine bir durum ortaya çıkmaktadır.

Öte yandan, mevcut düzenlemede, iş sözleşmesi ile çalışan (4/a) ile bağımsız çalışanlar (4/b) arasında bir ayrım yaratılmıştır. Buna göre (erkek örneğinde)5510 sayılı Kanunun 4/a maddesi kapsamına girenler 7200 günde, 4/b maddesi kapsamına girenler ise 9000 günde emekli olmaktadır. Bu durum 4/b kapsamında değerlendirilen esnaf ve sanatkârlar açısından bir mağduriyet yaratmaktadır.

Esnaf ve sanatkarlar sosyal güvenlik açısından 4/b’li olarak tanımlanmakta ve bu sigorta üzerinden güvencesi sağlanmaktadır. Esnaf ve sanatkar, geçimini sermayesi ile birlikte bedeni çalışmasıyla sağlayan ve daha çok emek yoğun faaliyetler içinde olan kişilerdir. Bu kesimin çalışma süreleri de belirsizdir. Bir esnaf veya sanatkar günde en az 10 saat çalıştığı gibi hafta sonu ve bayram tatillerinde de genelde çalışmaktadır. Dolayısıyla bu kişilerin çalışma hayatı daha çok yıpratıcıdır. Bu kesim emekli olduktan sonra da genelde çalışmaya devam etmektedir.

Afyonkarahisar Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliğinin, esnafın sorunlarına ilişkin bir çalışmasında;

“-SGK primini ödeyemeyen ve Kuruma borçlu Esnaf ve Sanatkarların; kendisi ve bakmakla mükellef olduklarına SGK tarafından sağlık hizmeti verilmemekte, emekli aylığı bağlanmamakta, bu durumda olup vefat eden Esnaf ve Sanatkarlarımızın hak sahiplerine dul ve yetim aylığı bağlanmamakta, oysa aynı SGK, İşvereni tarafından Primleri ödenmeyen çalışanların, ne emekli olmalarında, ne sağlık  hizmetinde, ne de dul ve yetim aylıkları ile ilgili olarak prim borcu var olup olmadığına bakmaksızın ilgililere hizmet vermektedir. Prim tahsilatı kurumların asli görevlerindendir. Prim tahsilatı Esnaf ve Sanatkar kesimi dışındakilerin hizmet almalarına engel olmadığına göre, Esnaf ve Sanatkarın, Prim borcu SGK’ dan alacağı hizmetlere de engel olmamalıdır.

-Esnaf ve Sanatkar birikmiş prim borcunu cezası ile birlikte ödemek için SGK’ ya gittiğinde, kendisine verilmeyen sağlık hizmeti primini, cezası ile birlikte ödemektedir. Alınmayan ya da sosyal Devlet anlayışından uzaklaşarak verilmeyen Sağlık hizmeti priminin cezası ile birlikte tahsil etmek adil ve vicdani değildir. Prim Borcu olduğu için Sağlık hizmeti alamayanlar, Prim borçlarını öderken sağlık prim miktarları düşülmeli ve verilmeyen hizmetin primi Esnaf ve Sanatkardan alınmamalıdır.

-BAĞ-KUR emeklilerinden basamakları dereceleri ve prim ödeme gün sayıları aynı olanlar arasındaki, mevzuattan kaynaklanan aylık bağlama oranlarındaki farklılıklar, ayrıca BAĞ-KUR ve SSK emeklileri arasındaki maaş farkları yapılacak düzenlemelerle ortadan kaldırılıp eşitlenmelidir. Esnaf ve sanatkarlarımız toplumda en çok çalışan kesimlerden biri olmasına rağmen emeklilikte en uzun prim gün sayısını ödemektedir. SSK’lı çalışanlar ise 7 bin

200 prim gününde emekli olabilmektedir. Bu durum Anayasa’nın 173. Maddesinde belirtilen ‘Devlet esnaf ve sanatkarı koruyucu ve destekleyici tedbirleri alır’ hükmüne aykırıdır. Gece gündüz demeden günlük ortalama 12 ila 18 saat arasında çalışan esnaf ve sanatkara mutlaka yıpranma payı hakkı verilmeli ve mevcut prim gün sayısı düşürülmelidir.” 

şeklinde tespitlere yer verilmiştir.

ÇÖZÜM: 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda esnaf ve sanatkârlara yönelik zorunlu prim gün sayısını dolduranların yaşlılık sigortası ödemesinin isteğe bağlı hale getirilmesi yönünde düzenleme yapılmalıdır.  

4/a ile 4/b’liler arasında prim ödeme gün sayılarında var olan farklılığın giderilmesi eşitliğin ve adaletin tesisi bakımından gereklidir.

Kadın esnaf ve sanatkarlarımızın teşvik edilmesi amacıyla daha erken emekli olabilmesi veya daha düşük prim ödemesi sağlanmalıdır.

Esnaf ve sanatkarların prim borçlarını 11 ay düzenli ödemesi halinde 12 nci ay ödemesini devletin yapması yönünde bir teşvik ve destek sunulması primlerin düzenli ödenmesi açısından etkili olacaktır.

9) Esnaf ve Sanatkarların Üniversitelerle işbirliği

Esnaf ve sanatkarlarımızın Üniversiteler ile işbirliği maalesef her zaman mesafeli olmuş bu yönde taraflar arasında yeterli derecede bir bağ kurulamamıştır. Esnaf Odaları Birlikleri ile Üniversiteler arasında yapılan işbirliği genelde öğrencilere uygulama eğitimi ve staj imkanı sunma yönündedir. Diğer bir ifade ile üniversiteler esnafımıza değil, esnaflar üniversite öğrencilerine kapılarını açmaktadır.

Ancak esnaf ve sanatkarların pazarlama, dağıtım, üretim teknolojindeki yenilikler vs. gibi teknik ve güncel gelişmeleri takip edebilmesinin sağlanması, önemle üzerinde durulması gereken bir konudur. Bu nedenle üniversite-esnaf işbirliği karşılıklı öğrenme/destek üzerine kurulmalıdır. 

Esnaf ve sanatkarın bakış açısının değiştirilmesi ve ufkunun açılması eğitimle mümkündür. Bu amaçla mesleğe yeni başlayacak olan esnaf ve sanatkara 1 haftalık hızlandırılmış kurslarla girişimcilik, pazarlama, halkla ilişkiler vs. konularında eğitim ve dünyadan ve ülkemizden güncel başarı uygulamalarından örnekler verilmeli, ayrıca esnafın kültürünü oluşturan ahilik sisteminin değerleri de hatırlatılmalıdır. 

Bu çerçevede Mersin Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği ile Tarsus Üniversitesi arasındaki işbirliği protokolü örnek alınmalı ve daha da geliştirilmelidir. Söz konusu protokolde, öğrencilerin staj imkanlarının yanında ulusal ve uluslararası projelere ortak katılmak,  esnaf ve sanatkarlar ile işletmeleri hakkında araştırma geliştirme raporları, saha araştırmaları ve  durum analiz raporları hazırlamak, üniversite bünyesinde kurulu olan teknoparklar, labaratuvarlar ve araştırma merkezleri imkanlarından yararlandırmak gibi taraflara, birbirini destekleyen ve besleyen imkanlar sunulmuştur.

ÇÖZÜM: Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği kanalıyla ilgili şehirdeki üniversite ve yüksek okullarla bağlantı kurularak belirli periyotlarla meslekleri ile ilgili gelişmeler ve teknolojik yenilikler esnaf ve sanatkara anlatılmalıdır. 

Esnaf ve sanatkârın ortak kullanacağı atölye ve test merkezleri oluşturulmalı ve buradaki işleyiş üniversiteler tarafından esnaf ve sanatkarlara anlatılmalıdır.

Kamu kurumları tarafından, hangi illerde hangi mesleki faaliyetlerin desteklenmesi gerektiği ortaya konularak bu mesleklerin tanımına ilişkin o bölgedeki üniversitelere dersler konulmalı, bu mesleklerle ilgili üniversitedeki akademisyenler tarafından bilimsel araştırmalar yapılıp raporlar hazırlanması yönünde destek sağlanmalıdır. 

Özellikle esnaf ve sanatkarlara Ar-Ge ve yenilikçi girişimlerin tanıtılması, anlatılması ve bu yönde yeteneklerin ortaya çıkarılması adına üniversiteler desteklenmeli, meslek kuruluşlarının da üniversitelere somut projelerle gitmesi ve bu projelerin desteklenmesi sağlanmalıdır.

Üniversiteler ve/veya TESK tarafından online eğitim ve danışmalık siteleri oluşturularak mesleklerdeki, teknolojik gelişmeler, mevzuattaki değişiklikler, banka ve diğer kurum ve kuruluşlar tarafından sunulan teşvik ve destek paketleri hakkında bilgilendirme imkanı sunulmalıdır. 

Mülga Kalkınma Bakanlığı tarafından yayımlanan 11. Kalkınma Planında yer verilen “Bu kapsamda, Hollanda, İrlanda ve Birleşik Krallık gibi ülkelerde uygulanan, KOBİ’lerin yenilikçi faaliyetlerini özendiren Innovation Voucher benzeri programlar geliştirilmelidir.” değerlendirmesi dikkate alınmalı ve aşağıdaki program esnaf ve sanatkarlar için de uygulamaya sokulmalıdır.

Innovation Voucher Programı (Hollanda, İrlanda, Birleşik Krallık), KOBİler ile araştırma kurumları arasındaki işbirliğini geliştirmeyi amaçlayan bir teşvik mekanizmasıdır. Innovation Voucher, üniversiteler ve diğer araştırma kurumlarından araştırma ve geliştirme konusundaki ihtiyaçları için hizmet almak isteyen firmalara yetkili kurumca sağlanan ve kullanıldığında ilgili araştırma kurumuna ödeme yapılmasını taahhüt eden bir belgedir. İhtiyaç duyduğu araştırma konusu ile ilgili talebini, özet olarak hazırlayan firma, yetkili kuruma (ör. Kalkınma Ajansı, İnovasyon Ajansı) başvuruda bulunur ve başvurusunun teknik ve yönetimsel açıdan yeterli bulunması halinde belgeyi almaya hak kazanır. Firma belgeyi aldıktan sonra talebini daha kapsamlı olarak formülize ettiği bir başvuru dosyası ile ilgili araştırma kurumuna sunar. Araştırma kurumu, firmanın talebine yanıt olarak getirdiği araştırma sonucunu sunduktan sonra belgenin karşılığında hakkettiği tutardaki bedel yetkili kurumca tarafına ödenir. Teamülde bir belgenin bir araştırma kurumuna sunularak kullanılması için 6 ila 12 ay müddet tanınır. Yine teamülde araştırma kurumuna ödenen meblağ 5 ila 10 bin Avro düzeyindedir. Avrupa Komisyonu, Riga Deklarasyonu ile Innovation Voucher Programlarının Avrupa sathında yaygınlaştırılmasını desteklediğini beyan etmiştir. Avrupa’da Innovation

Voucher Programlarının en başarılı olarak uygulandığı bölgeler, Hollanda, İrlanda ve West Midlands (Birleşik Krallık) olarak görülmektedir

 10) Esnaf ve Sanatkarların Teşkilatlanmasına İlişkin Yapısal Sorun

Esnaf ve sanatlar meslek kuruluşları Oda, Birlik, Federasyon ve Konfederasyon olmak üzere alttan yukarı doğru örgütlenmiştir. 

Odalar, oda kurulmak istenen yerde çalışmakta olan sanat, hizmet ve meslek sahipleri ile esnaftan en az beşyüz kişinin isteği ve Bakanlık izni ile kurulmaktadır. Odalar mesleki faaliyet temelinde bir örgütlenme modeline sahip olup 500 kişinin birleşmesi halinde (karma veya ihtisas) oda kurulabilmektedir. 500 olan yeter sayıya kolaylıkla ulaşabilen esnaf ve sanatkarlar il ve ilçelerde kendi odasını kurabildiğinden hali hazırda 3000’nin üzerinde oda bulunmaktadır. Esasen bu durum odaların bölünmesi ve güçsüzleşmesine neden olan yapısal bir sorundur.

Esnaf odalarındaki üye sayıları zamanla azalmakta ve hatta bazı mesleklerin yok olmaya yüz tutması nedeniyle o alandaki odaların üye sayısı 100-200’e kadar düşmekte ve bu odaların bir çoğu elektrik, telefon, kira, ücretler vs. şeklinde oluşan kendi öz giderlerini karşılaması mümkün olmamaktadır. Üye sayısı ve dolayısıyla mali gücü azalan Odaların   üyelerine faydası olmadığı gibi kamuoyunda da sesini duyurmakta etkili olamamaktadır. (Kurulmuş olan bir odanın feshi  için diğer koşullar dışında, üye sayısının 5362 sayılı Kanun 15/a’ya göre 100’ün altına, 15/d’ye göre 200’ün altına düşmesi gerekir.)

Öte yandan esnaf örgütlerinde, organlarda görevli olanların esnaf ve sanatkarlıktan uzaklaşmasına neden olan bir yapı mevcuttur.  Özellikle Birlik, Federasyon, Konfederasyon gibi üst temsili örgütlerde adeta tam gün, profesyonelce ve bir personel gibi görev yapan başkan ve vekilleri, esnaf olabilme koşullarından en önemlisi olan “Bedeni Çalışma” ölçütünü ihlal etmiş konuma düşmektedirler. Bu bakımdan, taksisinde, kamyonunda, dükkanında çalışmayan ve bu işleri tümüyle yanlarında çalışanlara bırakarak bütün gününü maaşlı birer personel gibi esnaf örgütlerinde çalışarak geçiren meslek erbabı, bedenen kendi işlerinde çalışmadıkları için hukuken esnaf olarak nitelendirilemeyecektir. Kaldı ki, bu konumda bulunanların büyük çoğunluğunun, maddi ve manevi yönden daha avantajlı ve cazip olduğu için zamanla kendi işlerini, yanlarına ortak olarak aldıkları şahıslara devrederek, esnaf örgütü yöneticiliğini tercih ettikleri gözlenmektedir.

Bu yaklaşım, esnaftan kopmuş, profesyonel bir esnaf örgütü yöneticisi kitlesi yaratmakta, yalnızca yeniden seçilmeye odaklanmış bu sistem, özellikle üst örgüt yöneticilerinin, esnafın çıkarı için riskli çabalara yönelmek yerine, kişisel ikbale olanak veren tavizci ve teslimiyetçi davranışları yeğlemeleri sonucunu doğurmaktadır.

Diğer yandan, Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşlarının gelirlerinin de yeterli olduğu söylenemeyecektir. Odaların ana gelir kalemi üye aidatlarıdır ve tahsilindeki güçlükler nedeniyle sadece oda genel giderlerini karşılamaya yetmektedir. Bir başka gelir kaynağı ise kayıt ve tescil harcıdır.  

5362 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu’nun “Kayıt ve Tescil Harcı” başlıklı 69’uncu maddesi hükmü gereğince esnaf ve sanatkârların sicile kayıt ve tescil harçlarının tutarı 492 sayılı Harçlar Kanununun Ticaret Sicili Harçları hükmüne göre hesap edilecek harcın yarısı tutarında olup, alınan bu harcın red ve iadeler düşüldükten sonra kalan tutarın %25’i ilgili birliğe gelir kaydedilmek üzere aktarılmaktadır. 

Birliğe aktarılan paydan geriye kalan tutar ise bazı Kanunlar uyarınca esnaf ve sanatkarla hiç ilgisi olamayan çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarına pay olarak aktarılmaktadır.

ÇÖZÜM: Esnaf ve sanatkarlar meslek kuruluşlarının hizmet kalitelerinin artırılması için kurumsal yapılarının güçlendirilmesi gerekmektedir.

Bu nedenle 5362 sayılı Kanunda yapılacak değişiklikle her İlde bir Birlik ve ilçelerde de bir Oda olacak şekilde bir yapılanmaya gidilmelidir. Böylece her bir meslek kolunda faaliyet gösterenler tarafından kurulan odalar için harcanan kaynakların tek bir çatı altında toplanması ve daha güçlü bir yapıya sahip olması sağlanacaktır.

Odalar ve üst kuruluşlarının organlarında görevli olanların görevi boyunca fiilen esnaflık yapma şartına esneklik getirilmelidir. Öte yandan, organlarda görevli olanların bu görevlerinin profesyonel hale dönüşmesini engelleyecek tedbirler alınmalıdır. Bu çerçevede bir dönem yöneticilik yapanın bir dönem bekledikten sonra organlara seçilebilme şartı getirilmesi halinde bu kurumlardaki organ üyelikleri kalıcı olmayacak ve seçilenlerde seçim odaklı hizmete yönelmeyecektir. Bu yöndeki düzenleme Anayasanın eşitlik ilkesi gereği tüm meslek odalarında/kuruluşlarında uygulanmalıdır.

Öte yandan, Odalara yeni gelir kaynakları yaratılmalıdır ve bu çerçevede esnaf sicil harçlarından Birliğe düşen payın arttırılması gerekmektedir. Sicile kayıt ve tescil harçlarının en az yarısının esnaf ve sanatkârlar meslek kuruluşlarına bırakılması yönünde düzenleme yapılmalıdır.

11) Esnaf ve Sanatkarın E-Ticaretin Dışında Kalması Sorunu

“E-ticaret.gov.tr” adresindeki istatistiklere göre Ülkemizde;

-2020 yılı ilk 6 ayında e-ticaret hacmi 91,7 milyar TL’dir. Bunun %91’i olan 83,3 milyar TL’si yurtiçi harcamalardır.

-2020 itibariyle Ülkemizde toplam 68.457 işletme e-ticaret faaliyeti yürütmektedir. TESK’in açıklamalarına göre bu alanda 3000 esnaf ve sanatkar bulunmaktadır. Dolayısıyla 2 milyona yakın esnaf ve sanatkar içinde kayıtlı e-ticaret yapan işletmelerin yaklaşık %0,5’lik bir kısmının esnaf olması düşündürücüdür. Bu rakamın düşüklüğü ve esnafın e-ticaretten aldığı payın çok az olduğu açıkça görülmektedir.

Esnaf ve sanatkarların sosyal ve kültürel alışkanlıklarının sonucu olarak bulunduğu bölgenin dışına çıkmaması ve yeniliklere de açık olmaması nedeniyle ticaretin yeni şekillerine de uyum sağlamada zorluklar yaşanmaktadır. Oysa günümüz ve geleceğin ticareti artık e-ticaret üzerinden şekillenmiş ve şekillenmeye devam edecektir. Bunun dışında kalan işletmelerin ayakta kalması mümkün olmayacaktır.

Nitekim 2020 yılında yaşanan ve etkileri daha uzun yıllar devam edecek gibi görünen COVİD-19 salgını, dijital dünyanın ne kadar önemli olduğunu ve aslında ne kadar da yakınımızda olduğunu göstermiştir. Bu süreçte diğer bütün ihtiyaçlar yanında gıda ihtiyaçları bile e-ticaret yoluyla karşılanmıştır.

ÇÖZÜM: TESK’in de yaptığı açıklamalar paralelinde;

-Esnaf ve sanatkarlar için e-ticarete dönüşüm yolunda öncelikle bir yol haritası çizilerek gerekli teknolojinin kullanımı dahil ihtiyaç duyulan eğitim ve danışmanlık hizmetleri verilmeli. 

-Bilgisayar, tablet vs. cihaz alımlarında vergi indirimi, istisnaları ve/veya düşük faizli kredi gibi kolaylıklar sağlanmalı. 

-Yerli ve milli yazılım şirketleri ile esnaf ve sanatkarın satış yapacağı bu kesime özel “Sanal Esnaf Çarşısı” gibi yeni platformlar açılarak destek sağlanmalı. 

-Operatör şirketlerinin mobil ve sabit internet bağlantılarında esnafa özel tarifeler uygulaması sağlanmalı,

-E-ticaretin önemini anlatmak ve bu alanda farkındalık oluşturmak için esnaf ve sanatkarlara yönelik eğitim ve bilgilendirme toplantıları düzenlenmelidir. 

 12) Esnaf ve Sanatkarın Dış Pazara Açılma Sorunu

Ülkemizdeki esnaf ve sanatkarlar daha çok iç piyasaya yönelik üretim ve satış yapmakta ve dış pazarlara yönelik bilgi eksikliği ve güvensizlik gibi çekincelere bağlı olarak ihracat işlemleri yok denecek kadar azdır. İç pazarda sıkışan esnaf ve sanatkarın çıkış noktası dış pazarlara açılabilmesinden geçmektedir. Özellikle sınır kentlerde yapılacak bavul ticaretleri bile esnafın ufkunu açmada yardımcı olacaktır.

Esnaf ve sanatkarların uluslararası pazarlara açılması ve ihracat kapasitelerinin artırılmasına yönelik yurt dışı fuar katılımlarının teşvik edilmesi ve desteklenmesi yerinde olacaktır. Özellikle ticaret odalarının düzenlediği yurtdışı fuar ve ziyaretlere esnaf odaları üyeleri de dahil edilmesi ve bu kesime de yeni bağlantılar yapma imkanları sunulmalıdır. Bu alanda öncelikle küçük işletmelerin markalaşması sağlanmalı ve rekabet güçlerini arttırıcı tedbirler alınmalıdır. 

11. Kalkınma Programında KOBİ’lerin ihracat kapasitesinin arttırılmasına yönelik adımlar aşağıdaki gibi belirlenmiş olup aynı adımların esnaf ve sanatkarlar açısından uygulamaya konulması amacıyla çalışma yapılması yerinde olacaktır.

3.4.3.6. E-İhracat Kapasitesinin Artırılması

Uzak pazarlara erişim, pazarlama yetkinlikleri, tasarım ve bilgi yoğun ürünlerin azlığıgibi Türkiye’nin mevcut ihracat yapısındaki sorunları çözmek için önemli bir fırsat ortaya koyan e-ihracat proaktif bir şekilde desteklenmeli ve önündeki engeller kaldırılmalıdır. Bu bağlamda On Birinci Plan Döneminde aşağıdaki politikaların uygulanmasının faydalı olacağıdüşünülmektedir:

Üretimde bölgesel merkez olma hedefinin yanında, Türkiye’nin bölgesel e-ticaret merkezi olması hedefine yönelik olarak, e-İhracat stratejisi uygulamaya geçirilmeli, Türk mal ve hizmetlerinin uluslararası piyasalarda e-ihracat yoluyla yer alma süreci hızlandırılmalıdır. KOBİ’lerin e-ticaret yoluyla dış pazara erişimini artırmak için mevcut destek çerçevesi genişletilmeli, özelikle B2C alanına yönelik müşteri bulma, lojistik ve ödeme sistemleri geliştirmeye yönelik kapasite artırılmalıdır.

-Lojistiğe yönelik olarak, uluslararası e-ticaret gönderilerinde lojistik maliyetlerinin bir bölümünü̈ desteklemeye yönelik özellikle ortak altyapı niteliğindeki lojistik merkezlerinin maliyetlerini karşılayabilecek ve DTÖ kurallarıyla çelişmeyecek bir program geliştirilmelidir.

-Yurt dışına e-ticaret üzerinden ihracat yapan firmalar özel bir statü̈ ile tanımlanarak, bu işletmelerin B2C satışlarında gümrük ve lojistik süreçlerinde kolaylaştırıcı düzenlemelere gidilmelidir.

-Üniversite, ticaret odaları ve KOSGEB nezdinde e-ihracat eğitim ve destek programları ile girişimcilere bu alanda bilgi birikimi oluşturacak programlar geliştirilmelidir. E-ticaret mağazalarına yönelik olarak, e-ticarete başlamaya karar veren ve Amazon, eBay vb. mevcut dış platformlara üye olan şirketlerin, yazılım kullanma ve pazarlama kapasitelerini artıracak eğitim programları düzenlenmeli; kendi e-ticaret sitelerini açmak isteyen şirketlerin ise tasarım, yazılım, pazarlama, satış yapılacak ülkelerin dillerine çeviri ve ödeme sistemlerine uyum sağlama gibi ihtiyaçları desteklenmelidir.

-Şirketlerin yurt dışında açacakları ofis ve bilişim merkezlerinin yanında dağıtım merkezlerine yönelik de destekler sağlanmalı ve e-ihracatçıların lojistik imkânları genişletilmelidir.

-e-ihracata yönelik destek programları, tek tek e-ticaret oyuncularının yanı sıra tercihen e-ticaret şirketleri ile lojistik, ödeme sistemi, yer ve içerik sağlayıcı gibi ekosistem oyuncularının bir araya geleceği platformları hedefleyerek işbirlikleri özendirilmeli, böylece ölçek ekonomileri ve paydaşlar arası öğrenme artırılmalıdır.

-e-ticaret süreçlerinde tüketiciye hizmet verecek Arapça, Rusça gibi dillerde yetkin personelin desteklenmesi için bir program geliştirilmelidir.”

13) Danışmanlık İhtiyacı

Teknolojik değişimi ve tüketici eğilimlerini yeterince takip edememesi, kendisine rekabet gücü sağlayacak alanlara sermaye yetersizliği ve uzman kadro olmaması nedeniyle girememesi, ortak işbirliği kültürünün olmaması ve günceli yakalayamaması gibi başlıca sebepler esnaf ve sanatkar kesiminin gerilemesine neden olmaktadır.

Esnaf ve sanatkarlar daha çok içe kapalı ve aile işletmeleri şeklinde yapılandıkları için günün gelişmelerini takip etmede yeterli değillerdir. Alanında açılım yapmak ve büyümek isteyen esnaf ve sanatkar için her an ve kolay bir şekilde ulaşabileceği danışmanlar, başvuru kaynakları bulunmamaktadır. Esnaf ve sanatkar hangi teknolojileri kullanması gerektiği, finansmana nasıl ulaşacağını, nasıl yeni pazarlar bulacağı, yurtdışına nasıl açılacağı, örgüt yapısını nasıl kurması gerektiği gibi ihtiyaç duyduğu bir çok hususu danışma ve öğrenme imkanından mahrumdur. Bu kesimin ücretli danışmanlara başvurma kültürü de yok denecek kadar azdır.

Bilindiği üzere kalkınma ajansları, yerel aktörler arasındaki işbirliğini güçlendirmek, bölgelerin yapısal dönüşümünü hızlandırıp, sürdürülebilir bölgesel kalkınma hedefine ulaşmak amacıyla faaliyet göstermektedir. Bu amaca ulaşabilmek için de kamu kesimi, özel kesim, yerel yönetimler, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları ile işbirliği içinde çalışılmakta, kararlar alınmakta ve yürütülmektedir.

Bakanlıklara Bağlı, İlgili, İlişkili Kurum ve Kuruluşlar İle Diğer Kurum ve Kuruluşların Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi (Kararname Numarası: 4)nin 193’üncü maddesinde Kalkınma Ajanslarının Yönetim Kurullarında yer alacaklar arasında esnaf ve sanatkarlar odaları birlikleri temsilcileri sayılmamıştır.  

Ekonominin ve kalkınmanın önemli bir parçası ve ayağı olan esnaf ve sanatkarların kalkınma ajanslarının yönetim kurullarında olmaması bu kesimin sesine kulak verilmediği ve bu kadar büyük bir kesimin göz ardı edildiği anlamına gelmektedir.  

ÇÖZÜM: Yapılacak çalışmalarlaesnaf ve sanatkarın gerçek ihtiyaçları belirlenerek bunlara çözüm üretecek uzman danışmalar yetiştirilmeli ve görevlendirilmelidir. Esnafın elindeki sınırlı sermayenin yönetilmesi ve doğru alanlara kanalize edilmesinde bu danışmanlar önemli bir rol üstlenmelidir. 

Üniversiteler, KOSGEB, TESK, TOBB, Halk Bankası ve Kalkınma Ajansları gibi kurum ve kuruluşlarda Tek Masa/Tek Nokta/Tek Durak Ofisi gibi ücretsiz danışma birimleri oluşturulmalıdır. Taşradaki birimlerde/odalarda da aynı yapının oluşturulması sağlanmalıdır.

Faaliyete başlama sırasındaki tüm başvurular tek bir yerden ve bir kişi tarafından yapılmalı sonuçları ise yine bu kişi tarafından takip edilmelidir.

Danışmanlar tarafından her bir esnaf için bir dosya açılmalı ve Danışman gözetimindeki esnaf ve sanatkar, işyerini açmasından itibaren faaliyetine son verinceye kadar takip edilmelidir

Kalkınma ajanslarının yönetim kurulunda tıpkı ticaret ve sanayi odalarında olduğu gibi esnaf ve sanatkâr kesiminin de kalkınma ajanslarının yönetim kurulunda temsil edilmesini teminen gerekli yasal düzenleme yapılarak Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliklerinin Kalkınma Ajanslarının Yönetim kurulunda yer alması sağlanmalıdır.

14)Suriyeli Esnaf Sorunu

Mersin Esnaf ve Sanatkarları Odaları Birliğinin “Esnaf-Sanatkarın Mevcut Durum Raporu” isimli çalışmasına göre, 2011 yılında Suriye’de başlayan savaş ile birlikte ülkemize gelen Suriye vatandaşı kişilerin ülke genelinde şehirlere yerleştiği, bu yerleşim yerleri içerisinde Ekim 2020 verilerine göre 220 binin üzerinde Suriyeli ile Mersin ilinin altıncı sırada olduğu, resmi rakamlarda belirtilen bu sayının gerçekte daha fazla olduğunun bilindiği, 2020 itibariyle Mersin Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliğine kayıtlı 653 Suriyeli esnaf-sanatkar olduğu belirtilmiştir.

Çalışmanın devamında,Suriyeli işletmelerin (kente yaşayan Suriyeliler göz önüne alındığında) şehir merkezindeki dükkanlar incelendiğinde bu sayının en az 10 katı ölçüsünde kaçak işletmelerin var olduğunun bilindiği, bu durum düzensiz, kuralsız üretim nedeniyle kent ve insan sağlığını olumsuz yönde etkilediği gibi özellikle esnaf-sanatkarlarımız için haksız rekabeti beraberinde getirdiği tespitleri yapılmıştır.

Yine Mersin Üniversitesi akademisyenleri Ayşehan ÇAKICI, Senay YILMAZ ve A. Celil ÇAKICI tarafından yapılan  “Türk Esnafın Suriyeli Mülteci Esnaf Hakkındaki Tutumu: Mersin’de Bir Araştırma[4] başlıklı bir çalışmanın sonuç kısmında;

Ancak, bir yıl sonra yapılan bu araştırma Suriyeli esnaf sayısının giderek artması, çoğunun kayıtsız olması, alış verişi birbirlerinden yapmaları, devletin Suriyeli mülteci esnafa daha imtiyazlı/hoşgörülü davranması, haksız rekabet yaratmaları, dükkan kiralarında iki katı artışa neden olmaları olumlu görüşü tersine çevirmiştir. Araştırmaya katkı sunan bir Türk esnafın tabiriyle; ‘2017 yılında gelirlerin düşmesi, nakit sıkıntısı, likidite sıkıntısı, aşırı vergi yükünün Türk esnafına yüklenmesi, işlerin durgunluğu sebebiyle kazanç dengesizliğinin oluşması, piyasada iç satışların düşmesi esnafın borçlarını ödeyemez hale gelmesi gibi yaşanan olumsuzluklar, Suriyeli esnaf meselesini Türk esnafın gözünde daha da ağırlaştırmaktadır’. 

Ekonomi çevreleri çözümün siyasi irade gerektirdiğini ve ancak siyasi adım atıldıktan sonra stratejik planlama, politika yapım sürecine destek verebileceklerini belirtmişlerdir (Erdoğan ve Ünver, 2015: 69-70). Kanımızca, Suriyeli sığınmacıların geçici korumada olduğu, bir gün dönecekleri düşüncesi ile somut çözümler üretme yerine durumu idare etme yolu seçilmekte, bütünsel bir strateji geliştirmede bilim, siyaset, sanayii işbirliği sağlanamamaktadır. Ancak altı yıl geçti ve Suriyelilerin geri dönüş umudu zayıf görünmektedir. Giderek Türk esnaf ile Suriyeli esnaf arasındaki gerilimin artacağı, çözümün siyasi iradede olduğu anlaşılmaktadır.” değerlendirmesi yapılmıştır.

ÇÖZÜM: Suriyeli sığınmacıların ülkemizdeki esnaflık faaliyeti sosyal, kültürel ve hukuksal yönleri de dikkate alınarak ele alınması gereken bir konudur. Ancak ilk aşamada yapılması gereken husus her türlü faaliyetin kayıt altına alınması olmalıdır.

Kayıt altına alma sadece sığınmacılarla sınırlı olan bir konu değildir. Ancak bu kesimin denetim altına alınabilmesi ve toplum sağlığının korunabilmesi için öncelikle kayıt altına alınması için çalışma yapılmalıdır. 

15)Yapay Ekonomik Yoğunlaşmalar Karşısında Esnaf ve Sanatkarlar[5]  

Ekonomideki daralmanın yanı sıra, son dönemlerde sanayi ve hizmetler sektöründe gözlenen ekonomik yoğunlaşma da, yan sanayi konumunda bulunmayan KOBİ’lerle, esnaf ve sanatkarlarımızı güç durumda bırakmıştır.

Gerçekten de, esnaf ve sanatkarlarımızın güncel ve temel sorunlarını oluşturan;  finansman yetersizliği, ekonomik daralma sonucu ortaya çıkan talep yetersizliği, mesleki eğitim, sosyal güvenlik gibi bir çok sorunlarına, bugün bir de yapay ekonomik yoğunlaşma olgusu eklenmiştir.

Ölçek ekonomisinin üstünlüklerinden yararlanma amacını güden gerçek bir yoğunlaşma, ekonomik rasyonalitenin gereği olduğu sürece kuşkusuz yararlıdır. Böylesi bir rasyonel ekonomik yoğunlaşmaya hiç kimsenin itirazı olamaz. Sorun, ekonomik bir rasyoneli olmadığı halde esnaf ve sanatkarlar ile KOBİ’ler aleyhine gözlenen yapay yoğunlaşmalardır. Nitekim ekonomi literatüründe; bir taraftan “ölçek ekonomisi”nin yan sanayi konumundaki imalat sanayii işletmeleri dışında artık fonksiyonunu tamamladığı ileri sürülürken, diğer taraftan ve bununla çelişkili bir yaklaşımla çoğu sektörde “çeşit ekonomisi” ilkelerinin tersine aşırı yoğunlaşmalara gidilmesi dikkat çekicidir.  

Sanayi sektöründeki hantal entegre tesislerin yanısıra hizmet sektöründe son dönemlerde giderek önem ve ağırlık kazanan hiper ve grosmarketler bunun en dikkat çekici örnekleridir. Günümüzde kent merkezlerinde açılan hipermarketlerin neden olduğu trafik sıkışıklığı ve çevre kirliliği bir yana, bu kuruluşların, bakkal işletmeleriyle aynı fonksiyonları yerine getirmek üzere artık kenar mahallelerde bile kurulmaya başlanması, ekonomik yönden rasyonel bir gelişme olarak kabul edilemez.

Hiper ve grosmarketlerin piyasa paylarındaki artış, sadece bakkalları değil, kasap, manav, kuruyemişçi, şarküterici, ayakkabıcı, kırtasiyeci ve benzeri 80’e yakın meslek grubunda faaliyet gösteren esnafımızı da olumsuz yönde etkilemektedir. 

Ülkemizin perakende mal satıcılarına, hipermarketlere, grosmarketlere ya da benzeri satış merkezlerine ihtiyacı yoktur. Tersine, bugün ülkemizin ihtiyacı,  bilim ve teknoloji ağırlıklı üretim, sanayileşme ve marka oluşturarak dünya ile rekabet edecek girişimcilerdir. Gerçekten de, ülkemizde girişimci eksikliği en yüksek noktasındadır. Özellikle son yıllarda yakamıza yapışan rant ekonomisi ile “girişimcilik” büyük yara almışken ve dünyanın sınai ve ticari gelişiminde ülkemizin payı azalırken, bu konuda önemli çıkışlar yapmasını beklediğimiz, kendisini bu alanda defalarca kanıtlamış başarılı sanayici ve girişimcilerimizin, kaynaklarını böylesi sığ alanlara yöneltmesi kaygı vericidir. Bunun, ülkemiz açısından kaynak israfı anlamına geldiği, asla ekonomik olmadığı çok açıktır. Boş bulunan bir alan yerine, kısa vadeli çıkarlarla ve “para/ kâr” hedef alınarak, dolu bir alana zaman ve kaynak tahsisi kuşkusuz rasyonel değerlendirilemez. Sanayici ve girişimcilerimizin, içerisinde bulunduğumuz bilgi çağında, bilgi ekonomisini geliştirmek, teknolojik standartları yükseltmek, Batı teknolojisini yakalayarak 2020’li yıllara ayak uydurmak, bu konuda öncülük yapmak yerine, milyonlarca insanın ekmek yediği bir alanda,  küçük sermayeleriyle faaliyet gösteren esnafımızla rekabete girişmeleri mikro açıdan adil değildir, makro açıdan akılcı değildir. Bakkal esnafının ekmeğine ortak olmak,  bakkalların kendi işyerlerinde işçi olarak çalışmasına neden olacak girişimlere yol açmak, birçok olumlu değeri heder etmek anlamına da gelir. Çünkü öngörülen yeni yapılanma tarzı,  ister istemez girişimciliği yok ederek, orta sınıfın vazgeçilmez küçük girişimci grubunu, çok da uzun olmayan bir sürede ücretli durumuna düşürecektir.

Kaldı ki, onbinlerce esnafımızın piyasalardan çekilmesinin, Sanayici ve Toptancılarımızı da benzeri güçlüklerle karşı karşıya bırakacağı açıktır. Önce toptancılar devre dışı kalacak ve ardından da üretici firmalarımız, oligopol piyasalarına dönüşmüş kısıtlı rekabet ortamında üç beş hipermarketin kontrolüne girecektir. Oluşan yeni koşullarda alım-satım miktar ve fiyatları, doğrudan bu kuruluşlarca belirlenecek, böylece promosyon ve özel indirim aktiviteleriyle gelişip büyümelerine katkıda bulunduğumuz hiper ve grosmarketler sonuçta, çoğu üretici kuruluşumuzun piyasadaki yerlerini üç beş büyük üretici kuruluşa terk etmelerine neden olacaktır.

T.C. Anayasasının 173’üncü maddesi, “Devlet esnaf ve sanatkarı koruyucu ve destekleyici tedbirleri alır” şeklinde emredici bir hüküm içerdiği halde Türkiye, Anayasalarında böyle bir hüküm dahi bulunmayan Avrupa ülkelerinden çok geride kalmıştır. 

29.01.2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan ve  amacı, “perakende işletmelerin açılış ve faaliyete geçiş işlemlerinin kolaylaştırılması, perakende ticaretin serbest piyasa ortamında etkin ve sürdürülebilir rekabet şartlarına göre yapılması, tüketicinin korunması, perakende işletmelerin dengeli bir şekilde büyüme ve gelişmesinin sağlanması ve perakende işletmelerin faaliyetleri ile bunların birbirleri, üretici ve tedarikçilerle ilişkilerinin düzenlenmesi” olan 6585 sayılı Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun da esnaf ve sanatkarın bu yöndeki derdine çare olamamıştır. 

SONUÇ  

Ülkemizde, toplumun muhafazakar değerleriyle yoğrulan ve taşranın ekonomik yapısını oluşturan esnaf ve sanatkarlar büyük sermayenin de kuluçkasıdır. Ekonomik olarak güçlü olmasa da sayısal olarak ve toplumun genelini etkilemesi bakımından ortaya koyduğu önem yadsınamaz.

Esnaf ve sanatkarın güçlendirilmesi yönünde geliştirilecek politikalar yanında sosyal devlet olmanın bir sonucu olarak bu kesime yönelik korumacı yapıların hayata geçirilmesi gerekecektir. Ahilik Sandığı geleneksel yapıyı günümüze taşıyan bir teşkilat olarak doğru olmuştur. Ancak bu Sandığın esnafa faydası ve amaca hizmet edip etmediği veya aksayan yönlerinin olup olmadığının tartışma konusu yapılmasından da kaçınılmamalıdır. Bunun yanında olağanüstü dönemlerin daha rahat atlatılması için esnaf ve sanatkarlar adına “Olağanüstü Koşullar Yardım Fonu” gibi bir fon oluşturulması ve bu fondan esnaflara- yaşadığımız bu dönemdeki koşulların varlığı halinde- bir seneye veya daha uzun sürelere varacak karşılıksız ödemeler yapılmalıdır. Bu fon, esnaf ve sanatkarlardan alınan mevcut vergilerle ve aynı miktarda Devlet katkısı ile finanse edilmelidir. Esasen Ahilik Sandığı bünyesinde, devletin daha fazla katkı yapacağı sadece olağanüstü durumlarda kullanılacak özel bir ödenek/fon oluşturulması da mümkündür.

Bunun dışında Esnaf ve Sanatkarlar Kredi Kefalet Kooperatifleri yeniden yapılandırılarak verilen kredilerin gerçek ihtiyaç sahiplerine verilmesi sağlanmalı ve gerekirse çok zor durumda olan esnafın kredi faizleri silinmeli hatta -oluşturulacak komisyonların alacağı kararlara bağlı olarak- verilen kredi hibeye dönüştürülmelidir.

Öte yandan, esnaf ve sanatkarın yeniden tanımlama ihtiyacı olduğu kabul edilerek buna göre düzenlemeler yapılması gereği değerlendirilmelidir. Yakın bir gelecekte, yalnızca Avrupa müktesebatına uyum gereğinin bir sonucu olarak değil, ekonomik ve sosyal zorunlulukların da dayatmasıyla “Esnaf” kavramının Türk Hukukunda da önem ve anlamını yitireceği ve bu kavramın tacir kavramı kapsamına dâhil edilme zorunluluğunun ortaya çıkacağı söylenebilir. Bu nedenle Esnaf kavramının kıta Avrupası’nda olduğu gibi “küçük tacir” kapsamına alınıp “sanatkar” kavramı için yeni bir tanımlama yapılarak özel bir koruma içine alınması mümkün olmalıdır. Sanatkârlık mesleği fonksiyonel özellikleri nedeniyle batıda olduğu gibi ülkemizde de çok daha uzun yıllar hayatiyetini ve işlevselliğini koruyacak gibi gözükmektedir. Bu alanda Devletçe yapılması gereken,  “Sanatkârlarımızın” hizmet piyasalarındaki rekabet güçlerinin arttırılabilmesi için Mesleki Eğitime önem verilmesi ve bu meslek grubunun gelişimini kısıtlayan / (engelleyen) Asgari Gelir Ölçütünün yürürlükten kaldırılmasıdır.

Bu noktada sanatkarların bir “sicili” olmalı ve özel olarak takip edilmelidir. Çünkü sanatkarlık bir toplumun geçmişini geleceğe taşıyan ve o toplumun kültürel izlerini yaptığı işte barındıran emek yoğun bir faaliyettir.

Esnaf ve sanatkarlık, bünyesinde geleneksel yapıyı korumakla birlikte bilgisayar ve diğer her türlü teknolojiden uzak değildir. Esnaf ve özellikle Sanatkarlık dendiğinde eski yöntemlerle yapılan faaliyetler değil son teknolojilerin kullanıldığı yeni tip (neo-sanatkarlık) sanatkarlığa doğru yol alındığının farkına varılmalıdır. Örneğin el işçiliği biblolar, çiniler, takılar vs. hepsi bilgisayarlarda oluşturulan modeller ve 3 boyutlu yazıcılar kullanılarak yeni dönem sanatkarlık el becerileri ile harmanlanmaktadır. Yine cep telefonu, tablet satıcılığı ve tamiri de aslında yeni tip esnaf ve sanatkarlık içinde yer almaktadır.

Tüketicilerin bireyselleşmiş ürün ve hizmetlere yönelik talepleri artmaktadır. Tüketicinin bireyselleşen taleplerinin karşılanması esnaf ve sanatkârların oluşturduğu işletmeler için önemli bir fırsat alanıdır. Bunun için esnaf ve sanatkarın dünyayı iyi takip edebilmesi ve gelişmeleri iyi okuyabilmesi için gerekli altyapı oluşturulmalıdır.  

Öte yandan, sanayileşme ile birlikte ortaya çıkan kitlesel üretim, ticarette büyüme ve entegrasyon sürecini başlatmış, bu gelişmeler de geleneksel esnaf ve sanatkar kesiminin önem ve fonksiyonlarını azaltmıştır. Giderek güç kaybeden ve piyasadan çekilen bu kesimin yaratabileceği benzeri sosyal sorunların önlenebilmesi için de devletçe desteklenmesi gereği ortaya çıkmıştır.

Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş süreci tamamlanıncaya kadar bu süreçten zarar gören toplumsal kesimlere devlet, destek vermek zorundadır.  Bu destek, sanayileşme süreci tamamlanıncaya,  tarım sektörüyle esnaf kesimi, yapısal dönüşümün koşullarına uyum sağlayıncaya kadar devam etmek durumundadır. Kaldı ki bugün, sanayileşme sürecini tamamlayan ve bilgi ekonomisi sürecine giren batı toplumlarında dahi ekonomik bir zorunluluk olmadığı halde, sırf sosyal dayanışma ve hakça gelir paylaşımı kaygısıyla, destekleme uygulamalarına devam edilmektedir. İlginç olan ise destekleme politikalarının bu ülkelerdeki rakamsal boyutlarının, aynı konudaki yapısal dönüşüm çalışmaları nedeniyle daha büyük kaynaklara ihtiyaç duyan az gelişmiş ülkelerin bile çok üzerinde bulunmasıdır.

Ülkemizin Devlet destekleme politikalarının amaç, hedef ve ilkeleri, gelişmiş ülkelerinkinden farklı olarak belirlenmek durumundadır. Bizim destekleme politikalarımızda temel amaç; yapısal dönüşümden zarar gören toplumsal kesimlere destek vermek, onları üretken kılmak ve rekabet üstünlüğü kazandırmak olmalıdır.

Esnaf ve sanatkarlar için düşük faizli kredi desteği, bu kesimin üretimini artırıcı, rekabet gücünü geliştirici bir araç olmalıdır. Ülkemizde sanayileşme süreciyle birlikte sorunları giderek artan esnaf ve sanatkarlarımızın desteklenmesi için uygulanan yegane politika aracı, düşük faizli kredi uygulamasıdır. Bugün esnaf ve sanatkarlara yönelik olarak sürdürülen kısmi düşük faizli kredi uygulamaları, üretimi ve üretkenliği artırma gibi özel bir amacı bulunmayan, sosyal yanı ağır basan kimi uygulamalar niteliğindedir. Hali hazırdaki uygulama biçimiyle model, sosyal fonksiyonları dışında bir amaç ve anlam taşımamaktadır. Üretimi ve verimliliği gözetmemesi, uygulamanın yıllar içinde kaldırılacak olması nedenleriyle, bugün uygulanan model orta ve uzun vadede esnaf ve sanatkarlarımızın yararına değerlendirilemez. Yapılması gereken, bu toplumsal kesimi, düşük faizli ve sosyal amaçlı kredi uygulamalarıyla desteklemenin yanı sıra, onları sanayi toplumunun yeni üretim sektörleri ile katma değeri yüksek yeni mal ve hizmet üretimlerine yönlendirmektir. Bunun için uygulanacak politikalar selektif olmalı, sanayi toplumunun ve giderek bilgi toplumunun olası koşullarına uygun bulunmalıdır. Yapılması gereken; esnaf ve sanatkarlara yönelik düşük faizli kredi uygulamalarını, yeni ekonomik ve toplumsal yapının öngördüğü amaçları gerçekleştirmeyeyönlendirmek olmalıdır.     

Azalan rekabet şansları nedeniyle gelir düzeyleri düşen ve yaşam mücadelesi veren bir kısım esnaf ve sanatkar da, içerisinde bulundukları olumsuz koşullar gereği işyerlerine kilit vurmak zorunda kalmaktadır. Örneğin, mahalle aralarına kadar giren zincir marketler, bakkal esnafı başta olmak üzere perakende ticaretle iştigal eden tüm esnaf dallarını piyasa dışına itmeye başlamıştır. Bu açıdan esnaf ve sanatkarların içinde bulunduğu sorunların görülmesi ve geç kalınmadan bu sorunlara çözüm bulunmalıdır. 

Esnaf ve Sanatkâr kesiminin temsili örgütlerinin de kuşkusuz bu gelişme ve değişmelere paralel olarak yeniden yapılandırılmaları gereği vardır. Kanaatimizce, bu konudaki temel ihtiyaç, Sanatkâr Odalarının yeni ve güçlü bir yapıya kavuşturulabilmeleridir.  Bunun için de Sanatkâr Odalarının, Ticaret ve Sanayi Odaları benzeri il düzeyinde örgütlenmeleri ön koşul olarak değerlendirilmekte, mesleki sanatkâr federasyonlarının da, bu yeni organizasyon içerisinde,  görev ve fonksiyonlarının geliştirilip güçlendirilerek, üst örgüt olarak yeniden yapılandırılmalarının uygun olacağı düşünülmektedir.

Sonuç olarak, öncelikle esnaf ve sanatkarların yeni tanımları yapılarak çerçevesi çizilmeli ve yapılacak saha çalışmalarıyla güncel sorunlar ortaya konulmalı ve bu sorunlara bölgesel ve ulusal düzeyde çözüm önerileri getirilmelidir. Zira toplumu ileriye taşıyacak potansiyel, esnaf ve sanatkarların güçlü bir şekilde ayakta kalması ve her türlü yeteneğinin ortaya çıkarılması ve geliştirilmesinde saklıdır.


[1] Esnaf-Sanatkarın Mevcut Durumu, Mersin Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği-10.11.2020-Editör Dr. Ahmet YAMAN

[2] Esnaf-Sanatkarın Mevcut Durumu, Mersin Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği-10.11.2020-Editör Dr. Ahmet YAMAN

[3] İSTESOB Yayın No:13, Çırak Kalfa, Stajyer Beklenti Araştırması, 2013/İstanbul

[4] Ayşehan ÇAKICI, Senay YILMAZ ve A. Celil ÇAKICI-  “Türk Esnafın Suriyeli Mülteci Esnaf Hakkındaki Tutumu: Mersin’de Bir Araştırma 2018-DOI: 10.17261/Pressacademia.2018.918

[5] Ersen YAVUZ-Sanayi ve Ticaret Bakanlığı E. Müsteşar/ Esnaf ve Sanatkarlar -(Kavramsal, Yapısal ve Güncel Sorunlar)

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top