ESNAF ve SANATKAR KİMDİR, TACİR ve SANAYİCİ ile KOBİ’DEN FARKI NEDİR?

ESNAF ve SANATKAR KİMDİR, TACİR ve SANAYİCİ ile KOBİ’DEN FARKI NEDİR?

a)Mevcut Düzenlemeler Karşısında Esnaf Tanımın Gelişimi

Esnaf ve Sanatkâr kavramının anlam ve önemi, ekonomik ve sosyal koşullardaki gelişmelere paralel olarak değişkenlik gösterir. Bugün, Esnaf Sanatkâr Kavramı ve bu kavramın Türk hukukundaki tanımı, değişen dünya koşullarında oldukça eskimiş, uluslararası boyutta anlamını önemli ölçüde yitirmiştir. Öyle ki, bizdeki anlamıyla, özellikle esnaf kavramının uluslararası düzeyde karşılığı kalmamıştır.

Esnaf Kavramı Türk hukukuna, Alman Ticaret Kanunundaki “küçük tacir” kavramına eş anlamda olmak üzere 1950’li yıllarda aktarılmıştır. Bunda, Ticaret Kanunumuzu hazırlayan Ernst Hircsh’in Alman ekolünden gelen bir bilim adamı olmasının payı kuşkusuz büyüktür.

Daha sonra ve 1963 yılında Alman Ticaret Kanununda yapılan bir değişiklikle, “küçük tacir” kavramı terkedilmiş ve tanım kapsamına giren meslek erbabı bir anlamda; “Tacirin büyüğü küçüğü olmaz, tacir tacirdir” yaklaşımı ile tacir kavramı kapsamına dâhil edilmiştir.

Alman Hukukundaki bu değişikliklere karşılık Türk Hukukunda Esnaf-Sanatkâr müessesesi aynen devam etmiş, Alman Hukukunda özel kategori meslek grubu olarak yalnızca Sanatkârlar, hukuk yaşamındaki yerlerini muhafaza etmişlerdir. Daha açık söyleyişle, mülga Türk Ticaret Hukukunun kaynaklarından birisini oluşturan Alman Hukukundaki Esnaf kavramı (Küçük Tacir-Mindelkaufman) kaynak ülkede terkedilmiş ve esnaf, ayrı bir meslek grubu olma vasfını yitirmiştir.

Bu, yalnızca Almanya için değil başta Fransa ve İtalya olmak üzere çoğu kıta Avrupası ülkesi için de geçerli olan bir hukuki düzenleme (yapılanma) olmuştur.

Gerçekten de bugün kıta Avrupası Hukukunda “Esnaf” kavramının karşılığı bulunmamakta, yalnızca “Sanatkârlar” ayrı ve özel kategori bir meslek grubu olarak hukuk yaşamında varlıklarını sürdürmektedir.

Kıta Avrupası Hukukunda bu düzenlemeler yapılırken “Asgari Gelir Ölçütü” de Sanatkârlık meslek grubunun tanım unsurları arasından çıkarılmış ve cirosu ile gelir düzeyi hangi boyuta ulaşırsa ulaşsın bu kıstasın mesleğin niteliğini değiştirmeyeceği esası kabul edilmiştir.

Bu bakımdan, bugün Avrupa’da Sanatkâr İşletmelerinin büyüklüğü ne olursa olsun isimleri yasayla belirlenmiş “Sanatkârlık” dallarında faaliyet gösteren meslek erbabının tümü,

“Sanatkâr” olarak kabul edilmektedir.

Batıda bütün bu değişiklikler olurken ülkemizdeki sistem 1950’li yıllardan bu yana aynen muhafaza edilmiştir. Böyle olunca, bizdeki esnaf kavramı uluslararası boyutta karşılıksız kalmış, sanatkârlık müessesesi ise batıdaki anlayış ve öneminin çok altındaki bir kavram olarak varlığını sürdürmeye çalışmıştır. Özellikle uluslararası boyuttaki toplantı ve müzakerelerde bu kavram kargaşası, tarafların birbirlerini anlamaları yönünden sorun oluşturmuş ve ortak toplantılar zaman zaman sağırlar diyaloğuna dönüşmüştür.

Kıta Avrupa’sında, “Esnaf” kavramına eş anlamda kullanılan “Küçük Tacir” kavramının terkedilmesi, kuşkusuz yalnızca tacirlerin tek bir kavram etrafında toplanması kaygısından kaynaklanmamıştır. Ekonomik yaşamdaki yoğunlaşmalar, özellikle perakende ticaret alanında faaliyet gösteren küçük tacirlerin giderek yok olması sonucunu doğurmuş, süper ve hipermarketlerin gelişmesi, bu meslek grubunun -uzmanlaşma ve butik mağazacılığa yönelenler hariç- genelde güç kaybetmesine ve eski önemlerini yitirmelerine yol açmıştır. Avrupa’da, ekonomik yaşamdaki bu gelişmenin hukuk yaşamına da yansıdığı ve bunun esnaf kavramının hukuki alanda da terkedilmesi sonucunu doğurduğu söylenebilir.

Ülkemizdeki gelişmelerin de giderek bu doğrultuda olduğunu ifade ve kabul etmek mümkündür. Mahalle aralarına kadar giren zincir marketler, bakkal esnafı başta olmak üzere perakende ticaretle iştigal eden tüm esnaf dallarını piyasa dışına itmeye başlamıştır. Yakın bir gelecekte, yalnızca Avrupa müktesebatına uyum gereğinin bir sonucu olarak değil, ekonomik ve sosyal zorunlulukların da dayatmasıyla “Esnaf” kavramının Türk Hukukunda da önem ve anlamını yitireceği ve bu kavramın tacir kavramı kapsamına dâhil edilme zorunluluğunun ortaya çıkacağı söylenebilir.[1]

Esnaf ve sanatkârların ülke ekonomisi açısından taşıdığı önem şu şekilde sıralanabilmektedir:[2]

-Genellikle emek yoğun teknolojileri kullanmaları nedeniyle Türkiye çapında istihdamı arttırmak ve özellikle işsizliğin azaltılmasında etkili bir rol oynamak,

-Ülke içerisinde bölgelerin dengeli bir şekilde gelişmesine ve büyümesine aracılık etmek,

-Büyük işletmelerin tedarikçisi ve tamamlayıcısı durumunda olmak,

-Usta-çırak kültürü ile nitelikli elemanların yetişmesine yardımcı olmak,

-Esnek yapıları sayesinde rekabet koşullarına hızlı bir şekilde uyum sağlayabilmek

-Ülkenin gelir dağılımı içerisinde orta sınıfı oluşturmaları bakımından denge unsur olmak.

b) İlgili Kanunlarda Esnaf ve Sanatkar

Esnaf ve Sanatkârlar, genelde küçük işletmeler kategorisinde yer alan ve “işveren” ana başlığı altında incelenen sosyal bir kesimdir. Ancak bu tanımlama, söz konusu sosyal kesimin emek kavramı ve emekçi kesimi ile olan karmaşık ve yakın ilişkilerinin gözardı edilmesinin nedeni olmamalıdır.

Esnaf-Sanatkârların toptancı bir yaklaşımla “sermaye” kesimi içerisinde kategorize edilmesi, son derece eksik bir yaklaşım olacağı gibi bu kesimin sosyolojik analizinde de bizi yanlış noktalara götürebilecektir.

“Emek” unsuru, esnaf ve sanatkar kavramının tanım ve tasvirinde vazgeçilmez temel bir unsurdur. Bir başka deyişle esnaf, emeğiyle geçinen insandır.

Bilindiği gibi 13.01.2011 tarihli ve 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununun 15’inci maddesinde Esnaf; “İster gezici olsun ister bir dükkanda veya bir sokağın belirli yerlerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla bedeni çalışmasına dayanan ve geliri Bakanlar Kurulunca çıkarılacak kararnamede gösterilen sınırı aşmayan ve sanat veya ticaretle uğraşan kişidir.” şeklinde tanımlanmıştır.

Görüldüğü gibi Türk Ticaret Kanunu;

1-Gezici veya sabit bir esnaf işletmesine sahip bulunan,

2-Faaliyeti sermayesinden ziyade bedeni çalışmasına dayanan, 

3- Kazancı, Bakanlar Kurulunca belirlenen sınırı aşmayan,

sanat ve ticaret sahiplerini esnaf olarak nitelemiştir. 

Ticaret veya sanatla iştigal etmek isteyen herkesin bir işletme oluşturması zaten pratik bir zorunluluk olduğuna göre, esnaf sayılabilmek için geriye iki önemli koşul kalmaktadır. Bunlardan birincisi faaliyetin sermayeden ziyade bedeni çalışmaya dayanması, yani fiilen işin başında veya içinde emek sarfedilerek aktif bir biçimde yer alınması, diğeri de faaliyet sonucu elde edilecek gelirin sınırlı boyutlarda kalmasıdır.

Ticaret Kanunumuz bu tanımla, tacirin esnaftan farklılığını vurgulamak istemiş ve esnafın tacirden farklı olarak bedeni çalışmasıyla bir meslek icra etmesi gerektiğini hükme bağlamıştır. Gerçekten de “esnaf”lık bir meslek olduğu halde “tacir”lik, bir mesleki branşın adı değildir. “tacir”lik esas itibariyle organizasyon becerisidir. Ticari işletmede tacirin bizzat çalışması gerekmediği halde, esnaf işletmesinde esnafın fiilen çalışması, Ticaret Kanunumuzda  yasal bir zorunluluk olarak öngörülmüştür. 

07.06.2005 tarihli 5362 Sayılı “Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu’nun 3’üncü maddesinde ise Esnaf ve Sanatkâr; “İster gezici ister sabit bir mekânda bulunsun, Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunca belirlenen esnaf ve sanatkâr meslek kollarına dahil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedeni çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabı esasına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunan meslek ve sanat sahibi kimseler” olarak tanımlanmıştır. 

Bu tanım, esnaf olmanın koşullarını, 

1-İster gezici ister sabit bir esnaf işletmesine sahip bulunmak, 

2-Koordinasyon Kurulunca belirlenen meslek kollarında faaliyet göstermek, 

3- Ekonomik faaliyeti sermayesi ile birlikte bedeni çalışmasına dayanmak, 

4- Kazancı tacir veya sanayici niteliğini  kazandırmayacak ölçüde sınırlı olmak, 

5- Basit usulde vergilendirilmek ve/veya işletme hesabına göre deftere tabi olmak veya vergiden muaf bulunmak, 

şeklinde belirlemiştir. 

Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu, Esnaf tanımını yaparken esas itibariyle Türk Ticaret Kanunundaki tanımdan hareket etmiş, ancak gelir ile bedenen çalışma ölçütlerini kısmen değiştirerek de olsa muhafaza ederken, sayılan meslek dallarından birisinde vergi mükellefi olarak faaliyette bulunma unsurlarını esnaf tanımına yeni ölçütler olarak ilave etmiştir.

Koordinasyon Kurulunca belirlenen meslek dallarında faaliyette bulunma ölçütünün esnaf tanımına ilave bir unsur olarak getirilmesi,  AB müktesebatına uygun bir yaklaşım olmuş, ancak vergi mükellefi olma zorunluluğu, meslek erbabının tanımlanmasında çağdaş ve hukuken tutarlı bir ölçü olarak değerlendirilememiştir. Gerçekten de, meslek sahibi olabilme hakkı belirli bir eğitim ve deneyim ile kazanılabilecek bir beceriler bütünü olduğu halde bunun birde vergi mükellefi olma koşuluna bağlanması, başka meslekler için öngörülmeyen bir bürokratik yükümlülüğün esnaf kesimi için gerekli kabul edilmesidir ki  bunun, hak ve eşitlik ilkeleriyle bağdaştırılması mümkün değildir.

Diğer taraftan, Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları  Kanunu,  esnafı tanımlarken, eski ve yeni Ticaret Kanunlarımızda ki “emeğin, sermaye   unsurundan daha ağırlıklı olma” ölçütünü değiştirmiş ve bedeni çalışmayı sermaye unsuru ile birlikte (eşdeğer) değerlendirmiştir.

Görüldüğü gibi Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu da, bedeni çalışma unsuruna önem vermeye devam etmiştir. Kanunun yaptığı bu esnaf tanımı, Türk Hukukunda Esnaf ve Sanatkâr kavramının Ana-Genel tanımıdır. Esnaf ve sanatkâr kesimi için temel metin olarak kabul edilebilecek bu Kanunun, esnaf tanımını yaparken Türk Ticaret Kanunundaki

“Bedeni Çalışma” ölçütünü muhafaza etmesi, bu ölçüye özellikle esnaf ve tacir ayırımı açısından ne kadar önem atfettiğinin de ayrıca  bir kanıtı olarak kabul edilebilir.

Burada ana fikir bakımından önemli olan, bir kişinin esnaf kabul edilebilmesi için işinin başında veya içinde mutlaka bedeni çalışması ile fiziken mevcut bulunması gereğidir. Tacirler için söz konusu olmayan bu koşul esnaf için temel ve vazgeçilmez koşuldur. 

Hukuki statü bağlamında buradaki temel sorun; “Fiili Çalışma” unsurunun mevcut bulunup bulunmadığının nasıl tespit edileceği konusudur. Zaten, hukuki bazdaki bu ve diğer tespit güçlükleri nedeniyle esnaf-tacir ayrımı genelde insanların tercihine bağlı bir noktaya gelmiştir. Bugün ticarete atılan her esnaf ve sanatkâr, arzusuna bağlı olarak  kendisini tacir veya esnaf olarak ilgili sicil ve odaya kaydettirebilmektedir. 

Dikkat çekmek istediğimiz nokta; kendi işinde fiilen emek ve mesai sarf ederek çalışma gereğinin, esnaf olabilmenin temel koşulu olduğu ve bu konumda bulunmayanların yasalarımıza göre tacir sayılması gerektiğidir. Kuşkusuz, emek unsurunun mevcudiyetinin tespit sorununu aşmak pratikte son derece güçtür. 

Bu nedenle günümüzde esnaf örgütlerinde ve özellikle Birlik, Federasyon, Konfederasyon gibi üst temsili örgütlerde adeta tam gün, profesyonelce ve bir personel gibi görev yapan başkan ve vekilleri, esnaf olabilme koşullarından en önemlisi olan “Bedeni Çalışma” ölçütünü ihlal etmiş konuma düşmektedirler. Bu bakımdan, taksisinde, kamyonunda, dükkanında çalışmayan ve bu işleri tümüyle yanlarında çalışanlara bırakarak bütün gününü maaşlı birer personel gibi esnaf örgütlerinde çalışarak geçiren meslek erbabı, bedenen kendi işlerinde çalışmadıkları için hukuken esnaf olarak nitelendirilemez. Kaldı ki, bu konumda bulunanların büyük çoğunluğunun, maddi ve manevi yönden daha avantajlı ve cazip olduğu için zamanla kendiişlerini, yanlarına ortak olarak aldıkları şahıslara devrederek, esnaf örgütü yöneticiliğini tercih ettikleri gözlenmektedir.[3]

c)Esnaf-KOBİ farkı

Sayıları her yıl azalan ve 2020 Ağustos ayı itibariyle yaklaşık 2 milyonun altına düşen esnaf ve sanatkarlarımız, sıkça dile getirildiği gibi toplumumuzun ve ekonomimizin istikrar unsuru ve orta direğidir. KOBİ dediğimiz Küçük ve Orta Boy İşletmeler ise yasal tanımıyla,  imalat sanayii sektöründe faaliyet gösteren sanayi işletmelerini kapsamaktadır. 

KOBİ kavramı, yasal unsurları itibariyle ve çoğunlukla, sanayici statüsünde bulunan meslek mensuplarını ifade eden bir kavramdır. Daha açık söyleyişle ve sanılanın aksine yürürlükteki yasalarımıza göre KOBİ denilince genelde esnaf ve sanatkarlarımızın ifade edilmediği bilinmelidir. Bu ayrıma değinmemizin nedeni, KOBİ’lerle ilgili olarak öngörülen teşvik mekanizmalarının esnaf ve sanatkarlarımıza getirisinin son derece sınırlı düzeylerde kalacağına dikkat çekmek içindir. 

Esnaf ve Sanatkar kavramı ekonomik olmaktan ziyade sosyal bir anlam içerir ve bu meslek grubu daha çok, ekonomideki mikro kaynakları değerlendirerek kaynak israfını önleyen bir kesimdir. Esnaf ve Sanatkarlar, aynı zamanda küçük boyutlu işletmeler formunda olduğu için KOBİ’lerin sahip olduğu esneklik ve koşullara süratli uyum avantajlarına da genelde sahiptirler.

TUİK’in 28.12.2020 tarihinde yayımlanan 2019 yılı “Küçük ve Orta Büyüklükteki Girişim İstatistiklerine” göre, 2019 yılında KOBİ tanımına giren 3.221.000 işletme, Ülkemizdeki toplam işletme sayısının %99,8’ini oluşturmuştur. 

KOBİ’lerde girişim sayısı 2009 yılında 2.625.000 iken, 2019 yılında 3.221.000’e  yükselmiştir. Ölçek dağılımına baktığımızda ise, en fazla girişim 0-9 çalışanı olan mikro ölçekli girişimlerdedir. 2009 yılında 2.468.000 olan girişim sayısı, 2019 yılında 2.979.000’e yükselmiştir. Küçük ölçekli girişimlerde 2009 yılında 132.000 olan girişim sayısı, 2019 yılında 208.000 olmuştur. Orta ölçekli girişimlerde ise 2009 yılında 26.000 olan girişim sayısı, 2019 yılında 34.000’e yükselmiştir.

KOBİ’ler 2019 yılında, istihdamın %72,4’ünü, personel maliyetinin %51,8’ini, cironun %50,4’ünü, üretim değerinin %44,1’ini ve faktör maliyetiyle katma değerin %44’ünü oluşturmuştur. 

Türkiye’deki Küçük ve Orta Ölçekteki İşletmeler-Mevcut Durum ve Politikalar” başlıklı Raporda ülkemizdeki KOBİ’lerle ilgili aşağıdaki değerlendirme ilgi çekicidir.

“Türkiye’de KOBİ istatistikleri göreceli olarak parçalı bir yapı arz ettiğinden ve az sayıda zaman serisi mevcut olduğundan zaman içindeki eğilimleri analiz etmekte zorluk çekilmektedir. Ancak, mevcut verilerin bir kısmı KOBİ kesiminin genel ekonomideki göreceli yerinin anlaşılmasına olanak tanımaktadır. Yapılan tahminlere göre, hizmetler dahil KOBİ sektör¸ 2000 yılında toplam işletmelerin %99.8’ini oluşturmakta, toplam istihdamın %76.7’sini sağlamakta, sermaye yatırımının %38’ine ve yaratılan katma değerin %26.5’ine karşılık gelmekte, kabaca ihracatın %10’unu oluşturmakta ve banka kredilerinin %5’ini kullanmaktadır. Bu nedenle, KOBİ’ler istihdam açısından ekonomide hakim olmalarına rağmen, nispeten daha az sabit sermaye yatırımı işletmekte oldukları açıktır; bu ise onlar tarafından nispeten daha az katma değer üretilmesine ve dolayısıyla Türk ihracatına daha az katkıda bulunulmasına ve bankacılık sektörü tarafından kullanıma sunulan kaynaklardan ancak marjinal miktarlarda yararlanılmasına sebep olmaktadır.”[4]

KOBİ’leri düzenleyen ve tanımlayan “Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin Tanımı, Nitelikleri ve Sınıflandırılması Hakkında Yönetmelik” in 4/b maddesinde Küçük ve orta büyüklükte işletme (KOBİ): İkiyüzelli kişiden az yıllık çalışan istihdam eden ve yıllık net satış hasılatı veya mali bilançosundan herhangi biri yüzyirmibeş milyon Türk Lirasını aşmayan ve bu Yönetmelikte mikro işletme, küçük işletme ve orta büyüklükteki işletme olarak sınıflandırılan ekonomik birimleri veya girişimleri” şeklinde tanımlanmıştır.

Anılan Yönetmeliğin “Küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin sınıflandırılması” başlıklı 5 inci maddesinde ise;

KOBİ’ler aşağıdaki şekilde sınıflandırılmıştır.

a)Mikro işletme: On kişiden az yıllık çalışan istihdam eden ve yıllık net satış hasılatı

veya mali bilançosundan herhangi biri üç milyon Türk Lirasını aşmayan işletmeler.

b)Küçük işletme: Elli kişiden az yıllık çalışan istihdam eden ve yıllık net satış hasılatı

veya mali bilançosundan herhangi biri yirmibeş milyon Türk Lirasını aşmayan işletmeler.

c)Orta büyüklükteki işletme: İkiyüzelli kişiden az yıllık çalışan istihdam eden ve yıllık net satış hasılatı veya mali bilançosundan herhangi biri yüzyirmibeş milyon Türk Lirasını aşmayan işletmeler.

denilerek ölçeklerine göre sınırlar belirlenmiştir.

KOBİ’ler, esnaf veya tacir olarak tanımlanmamış işletmenin faaliyet hacimleri ve rakamları dikkate alınmıştır. Yönetmelikte getirilen KOBİ kıstaslarına bakıldığında özellikle mikro işletme için üst limitlerin belirlendiği ancak alt limit belirlenmediği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla esnaf ve sanatkarların daha çok mikro işletme sınıfına dahil olabileceği görülmektedir. Zira 2020 yılı esnaf sınırını belirleyen hadler ve bu hadlerin 6 katı olan (yıllık satış miktarı) 1.170.000 TL’yi aşan kişiler esnaf niteliğini kaybetmekte ve tacir sayılarak kayıtları Ticaret Odalarına alınmaktadır. Burada esnaf ve sanatkarın, KOBİ içindeki mikro işletmeler içinde ayrı bir sınıf/grup olarak değerlendirilmesi mümkündür. Böylece KOSGEB destek ve teşvikleri belirlenirken esnaf ve sanatkarlar için de özel politikalar belirlenmiş olacaktır.

Sonuç olarak, esnaf/sanatkar ve KOBİ’nin aynı şey olmadığı ve KOBİ’lerin daha çok imalata yönelik fabrikasyon üretimi ve sermayeye dayalı faaliyetler olduğu, esnaf ve sanatkarın ise daha çok bedeni çalışmasına dayanan ve perakende ticaret yapan kişiler olduğunu söylemek mümkündür. Bir başka açıdan bakıldığında esnaf ve sanatkar faaliyetleri daha çok tek kişi tarafından yapılan ve yanında çalışanların genellikle 2-3 kişiyi geçmeyen, mevzuatla belirlenen limitleri aşmayan ve daha çok esnaf ve sanatkarın kendisi ile bütünleşen faaliyetlerdir. Bu tanımlamalar dışında kalanlar ise gerçek veya tüzel kişi tacir olarak kabul edilmektedir.

ç)Esnaf ve sanatkar ile tacir ve sanayici arasındaki fark neye göre belirlenir?

Esnaf ve sanatkar ile tacir ve sanayici arasındaki ayrım, mülga T.Ticaret Kanunu’nun

1463 üncü maddesi gereği çıkarılan 18.06.2007 tarih, 2007/12362 sayılı Bakanlar Kurulunun “Esnaf ve Sanatkar İle Tacir ve Sanayicinin Ayrımına İlişkin Kararı”nda ortaya konulmuştur. Söz konusu kararda aynen;

“5362 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu’nun 3’üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi ve 63’üncü maddesi ile 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 12’nci ve 17’nci maddelerinin uygulaması bakımından;

a) Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunun tespit

edeceği ve Resmî Gazete’de yayımlanacak esnaf ve sanatkâr meslek kollarına dahil olup;

-Ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedeni çalışmasına dayandıran ve,

-Kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, 

-Basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunanlardan 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 177 nci maddesinin birinci fıkrasının (1) ve (3) numaralı bentlerinde yer alan nakdi limitlerin yarısını, (2) numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların, esnaf ve sanatkar sayılmaları ile esnaf ve sanatkâr siciline ve dolayısıyla esnaf ve sanatkarlar odalarına kaydedilmeleri,

Ancak, esnaf ve sanatkâr siciline kayıtlı iken, daha sonraki yıllarda yıllık alış veya satış tutarları ya da gayri safi iş hasılatı, esnaf ve sanatkâr sayılma hadlerini aşanların kendileri istemedikçe ticaret siciline ve dolayısıyla Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği bünyesindeki odalara kayıt için zorlanmaması, yıllık alış veya satış tutarları ya da gayri safi iş hasılatı esnaf ve sanatkâr sayılma hadlerinin altı katını aşanların ise kayıtlarının, esnaf ve sanatkâr sicili marifetiyle ticaret siciline aktarılması, 

b) 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’na istinaden birinci sınıf tacir sayılan ve bilanço esasına göre defter tutanlar ile işletme hesabına göre defter tutan ve bu Kararın (a) bendinde belirtilenlerin dışında kalanların tacir ve sanayici sayılmaları ile ticaret siciline ve dolayısıyla  Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin bünyesindeki odalara kaydedilmeleri, kararlaştırılmıştır.”

denilerek ayrımın genel ilkeleri ortaya konulmuştur. Bu kararla 507 sayılı Yasa döneminde çıkarılan 25/1/1986 tarihli ve 86/10313 sayılı Kararname yürürlükten kaldırılmıştır. Belirlemeye göre esnaf ve sanatkar sayılmak için öncelikle esnaf ve sanatkar meslek koluna dahil olunması ve sonrasında da belirlenen limitlerin aşılmamış olunması lazımdır.

Kararda belirtilen 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 177’nci maddenin birinci fıkrasının bir ve üç numaralı bentlerinde yer alan nakdi limitlerin yarısını, iki numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanlar (diğer şartlar saklı kalmak üzere) esnaf ve sanatkar sayılmaktadır. VUK 177’nci maddesine göre ise (2021 yılı rakamları ile) birinci sınıf tüccarlar aşağıdaki şekilde tanımlanmıştır.

1-Satın aldıkları malları olduğu gibi veya işledikten sonra satan ve yıllık alımlarının tutarı (300.000 TL) lirayı veya satışlarının tutarı (420.000 TL) lirayı aşanlar;

2-Birinci bentte yazılı olanların dışındaki işlerle uğraşıp da bir yıl içinde elde ettikleri gayri safi iş hasılatı (150.000 TL) lirayı aşanlar,

3-1 ve 2 numaralı bentlerde yazılı işlerin birlikte yapılması halinde 2 numaralı bentte  yazılı iş hasılatının beş katı ile yıllık satış tutarının toplamı (300.000 TL) lirayı aşanlar;

4-Her türlü ticaret şirketleri (Adi şirketler iştigal nevileri yukarıdaki bentlerden hangisine giriyorsa o bent hükmüne tabidir.),

5-Kurumlar Vergisine tabi olan diğer tüzelkişiler (Bunlardan işlerinin icabı bilanço esasına göre defter tutmalarına imkan veya lüzum görülmeyenlerin, işletme hesabına göre defter tutmalarına Maliye Bakanlığınca müsaade edilir.),

6-İhtiyari olarak bilanço esasına göre defter tutmayı tercih edenler.

Bu halde 2021 yılına göre;

1-Satın aldıkları malları olduğu gibi veya işledikten sonra satan ve yıllık alımlarının tutarı 150.000  lirayı veya satışlarının tutarı 210.000 lirayı aşmayanlar,

2-Birinci bentte yazılı olanların dışındaki işlerle uğraşıp da bir yıl içinde elde ettikleri gayri safi iş hasılatı 150.000  lirayı aşmayanlar;

3-1 ve 2 numaralı bentlerde yazılı işlerin birlikte yapılması halinde 2 numaralı bentte  yazılı iş hasılatının beş katının yarısı ile yıllık satış tutarının toplamı 150.000 lirayı aşmayanlar;

esnaf ve sanatkar sayılmaktadır. 

Sonuç olarak, esnaf ve sanatkarların, ticari işletme veya şirket olmadığı gibi tacir tanımlamasının da dışında kaldığı, belli parasal sınırlar içinde kalan ve daha çok emeği ve zanaatıyla ön plana çıkan gerçek kişi faaliyeti olduğu, kayıtlarının ticaret sicilinde değil, ayrıca bir mevzuatı olan esnaf ve sanatkarlar sicilinde tutulduğu, esnaf ve sanatkar işletmelerinin esnaf ve sanatkarın kişiliğinden ayrı bir tüzel kişiliğinin ve ayrı bir yönetim ve kurumsal yapısının bulunmadığı ve belirlenmiş meslek kollarında faaliyet gösteren işletmeler olduğunu söylemek mümkündür.  


[1] Ersen YAVUZ-Esnaf – Sanatkâr Kesimi ile Temsili Örgütlerinin Yeniden Yapılanma Sorunu-Eylül 2010

[2] TESK, Esnaf ve Sanatkarların Sorunları Çözüm Önerileri, 2012

[3] Ersen YAVUZ-Esnaf ve Sanatkar Kavramında Emek Ve Sermaye Unsurlarının Önemi Ekim-2010

[4] Türkiye’deki Küçük ve Orta Ölçekteki İşletmeler-Mevcut Durum ve Politikalar-  Bu rapor, Türkiye Küçük ve Orta Ölçekli

Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB)ín mali desteği ile hazırlanmıştır. OECD Bilim, Teknoloji ve Endüstri Müdürlüğüne dışarıdan danışmanlık hizmetleri veren Bernard Wacquez ve Thomas Gray tarafından hazırlanmıştır.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top